Öyle bir an gelir ki, yutkunduğun suskunluk anlatır seni..
Çaresizliğin, duvarlarına ağlar ördüğünü hissedersin..
Fakat ağ o kadar güçlüdür ki, yıllar geçse de kopmaz birbirinden..
Duvarlar o kadar sağlamdır ki, bir tuğla oynatamazsın yerinden..
Hani değişmezleri vardır ya insanın..
Bazen yüzün mecburen gülse de, içten içe üzgünleri oynarsın..
Mutludur herkes ve sen de mecburen gülmek zorunda kalırsın..
Ama tatmin etmez aslında o mutluluk seni..
Bir süre suskunları oynarsın..
Aslında bir kere daha anlarsın, bu dünyanın bomboş bir çerçeve olduğunu..
Ama tüm bu toz bulutu çabalar niye?..
Meğer mutlu hissediyormuş insan kendini, o buluta karışınca..
O buluta karışamayanlar, hissedemiyormuş o duyguyu..
Boş bir çerçevede mi aranmalıydı acaba mutluluk?..
Yoksa çerçeveyi senin zor anlarındaki sabrın mı dolduracaktı?..
Emek olmadan yemek olmazdı elbet..
Asıl inanç, görünmeyene inanmaktı..
Sınanmadan imtihan olmazdı..
Üzülmeden mutluluğu tam anlamıyla hissedemezdin..
Karnın acıkmasaydı, tokluğun değerini bilemezdin..
Eğer bu kadar sıkıntı çekiliyorsa, sen düşün ödülün kıymetini..
Sen düşün, kendine verilen kıymeti..