Denemeler

Rıza Abi Manolya Abla (Bir Travestinin 2 Saati)
Okunma: 38759
Enes Evci - Mesaj Gönder


YAZI HAKKINDA BİR KAÇ NOT
İlk önce şunu söylemek istiyorum bu yazıyı benle konuşarak yazdıran travesti hayatı süren manolyaya teşekkürler. O kendi seçmedi belki bu kaderi ama bana anlatırken tamamiyle kendiydi. “İsmimi ne olur kimseye söyleme dediği için ise kopya isimler kullanacağım. Ve bana verdiği sözde bu yazıyı o da okuyacaktı bir internet cafeye girip. Eğer okuyorsan ve hoşuna gitmeyen bir tarafı olursa bana ulaş değiştireyim manolya. (zamanında başka bir blog sitesinde kullanılan ön sözdü bu "özgür romana" özel değil)

KİMSE KÖTÜ DOĞMUYOR ve EMİNİM UYURKEN ÇOK MASUM HERKES

İşten çıktım altımda Transit adlı büyükce bir araba var,İftar vakti ve trafik çok fazla bunaltıcı. Minik ailecikler görüyorum arabaların içersinde, küfür eden delikanlı erkek modelleri. Bilirsiniz amacım size trafiği anlatmak değil. Dört yol ağzından düz gidip o insan modellerinin arasında “yalnız adam” ı oynamam gerekirken sola kırdım. Benzinim vardı ve gidecek bir yerimden öte bekleyenim yoktu zaten. Ara sokaklara girdim varoşlarını gördüm yaşadığım şehrin, doğup büyüdüm yer gibiydi. Önüme çıkan çocukları ezecekmişcesine de dikkatsiz gidiyordum. Çocuklar vardı ben yoldan geçince kaldırımlara çıkan. İki çöp tenekesini eşit adımlarla koyup kale yapan. Genç kız takımının duvardan duvara voleybol oynamak için gerdiği ipi koparmak zorunda kaldım. Bir ipti onları mutlu eden, benim geldiğim yerdeki kızların mutlu olmaya sebepleri yoktu bile.
Bir sigara yaktım cam zaten inikti, birde ben sigarayı redkıt gibi içmeyi severim. Güzelde müzik vardı radyoda. İlerde bir silüet ki bu denli mi karanlık olur? Yalpalıyordu sağ elinin başparmağı yukardaydı, bu mahalleye nerden gelmişti? Mahalle sakinleri ona bakıyordu şaşkınlıkla, köşe başı delikanlıları laf atıyor eğleniyorlardı, esnaf “kaçıl git dükkanımın önünü kapama” diyordu. O ise zaten görmüyordu bişeyi. Mini eteği vardı sarı renkte bir de yeşil bir ceket vardı içinde tek kırmızı sütyenle. Sağ kolunda bir askısı düşmüş minik bir çantası ve bir de kaldırımda yürüdükçe insana ızdırap verebilecek kadar ses çıkartan topuklu ayakkabısı.
Gittim durdum yanına. Tüm mahalle ve ahali orda kendini sakin zannedenler bana bakmıştı,çünkü onu alacaktım. Hafif kızarır gibi olsada yüzüm hayır kızarmamıştı ona belli etmedim ki o zaten anlayacak kadar ayık değildi. Camı açtım ve açmamla ayılıp beni gerçekten utandıracak dakika golünü attı
“merhabaaa kocacııım”
Tökezledim,sessizce bir pazarlık yapacağız zannediyordum, filmlerde hep öyleydi çünkü. Bende biliyordum travestilerin arıza tipler olduğunu ama bu denli komik ve lakayit zannetmiyordum.
“merhaba,binmek istermisin? Götüreyim seni burdan?” dedim
“olur tabiki 40ytl”
“tamam gel sen”
Kapıyı açıp binmesi ve içerde anında topuklu ayakkabılarını çıkarıp çantasını çıkarıp sigara yakması biran arabada bana yabancılık hissi verdi, çok rahattı. Sürdüm arabayı mahalledekilerin bakışları umrumda değildi. Evet ben aldım onu, evet bildiğiniz işi yapmaya gidiyoruz dercesine baktım suratlarına.
“nerde yapacağız kocacııım?” dedi, ağzında sakız vardı sanırım bi şapır şupurumsu sesler geliyordu.
“bi yerde yapmıcaz sana şehiri dolaştıracağım ve konuşacaz kabul mü?”
“nasıl yanii?”
Arabayı durdurdum kenarda, cebimde yüklü miktar para vardı. Bir 100ytl çıkardım
“al bunu bu sana teminat konuşmanın ortasında bide sonunda bidaha alacaksın uyar mı?”
“uyar tabi canını yidiim, sende bi yandan bana şehri mi gezdireceksin?”
“evet, ama son kuralda var sana soru soracağım sende doğru cevaplıcaksın muhabbet edecez”
“haa metresin mi olacam senin? Dostun mu olayım?”
“hayır! hayır!” dedim, kahkayı bastı. O o kadar iyi gülüyorduki ben bile zor tutuyordum kendimi. Artık araba kendisi gidiyordu.
“karnın aç mı?”
“hayır bakkaldan yedim”
“bakkaldan ne yiyebilirsin ki? Çukulata kraker mi yedin? Saçmalama gel yemek alalım?”
“ben ödemem parasını” dedi küskün bi şekilde, tebessüm ettim ben ısmarlıyacağım onu da dedim. Fasfootdan iki menü aldım geldim. Yedik. Yerken suskundu açtı vede ilk kez yemiş çok sevmiş bi tane daha alacaktı kendi parasıyla,sonra yemek için,tebessüm ettim bidaha ısmarladım.
“gezmeye devam edelim mi?” dedim
“sen nasıl istersen kocacım” dedi
“bana kocacım demesen artık? Ben Enes. Enes demen yeterli. Senin adın ne?”
“Manolya”
“gerçek ismin?”
“manolya enescim”
“nasıl olduda senle tanıştık manolya anlat bakalım?”
“o sokaktan beni aldın öyle”
Korkuyordu anlatmaktan çekiniyordu ve hiç bozuntuya vermeden cevap veriyordu müthiş bir yalancıydı. Haklıydı da. Hani bazen biri bişey anlatırda "anlıyorum" dersin ya ona karşı bu lafı kullanamıyorsun onun acısını anlamıyorsun, anlayamıyorsun. Gerçektende Manolya’ydı o artık, yıllar onu Manolya yapmıştı o da ilk kimliğini unutmuştu. Doğruda söylüyordu kısmen. “bir anlaşmamız var zannediyordum Manolya ben sana soru soracaktım sen de cevaplayacaktın? Eğer yok ben yalan söylemeye devam edecem diyorsan ben seni indireyim bi yerde” Topuklu ayakkabısını çıkardı, bi sigara yaktı fasfoottaki colası daha duruyordu onunla içti. “neden merak ediyorsun ki beni? Arkadaşlarına mı anlatacaksın? Hayatında marjinal olay mı kalmadı?yada belki habercisindir bir yerlerdede gizli kamera vardır? İlk önce sen cevapla benim sorumu sonra ben” Kalmıştım orda soru çok ağırdı sitemkardı ve küskündü bana, bize, insanlara karşı. Haklıydı! kendime sordum “neden konuşmak istiyorsun asıl kimliğini merak ediyorsun?” dedim içimden dediğim ses yankılandı büyüdü dudaklarıma geldiğinde başlamıştım konuşmaya. “zengin piçi değilim,hatta zengin hiç değilim,mutlu etmeyi severim ama karşılığında ondaki mutsuzluğu alacaksam eğer. Herhangi bir mutsuzluğun üzerine mutluluk inşaa etmektense ilk önce o mutsuzluğu silerim. Amacım senle seni başbaşa bırakıp ortadan kaybolmak değil. Amacım kaçtığın senle konuşmak. Sana en sıcak “sen” diyen biri çıktı karşına, bunu istemiyor muydun hep?” Bu sözlerimi sarfederken gözlerimin içine bu sefer gerçekten erkeksi baktı, istese orda bi kaşık suda beni boğardı, güçlüydü onu görebiliyordum. Ve işin beni kamçılayan tarafı, ağzındakinin sakız olmadığını farkettim. Ağzındaki jiletti. O jileti ağzını parçalamadan diliyle dönderiyor ve aynı esnada benle konuşabiliyordu. Korkmadım değil korktum, ama konuşmamın ayarını iyice arttırdım. Dahada üstüne gittim. Artık iki isteğim vardı, ya orda o bana anlatacaktı, ya da beni öldürüp gaspedecekti. Ekledim : “içindeki yaralarla dalga geçtiğimi anladığın an beni öldür, diğer insanlar gibi senin zaaflarını tiye alırsam gırtlağımı kes. Anlaştık mı?” Durdu biraz sigarasını colanın içine atarak söndürdü. “sor” Bir andada sor diyince soramamıştım ama vardı tabi aklımda sorular. “ismin ne? Gerçek ismin!” “Rıza”
Durdum ikinci soruya hazırlanıyordum o ise inanmadığımı zannetmiş
“bak inanmazssan” dedi kimliğini gösterdi. Oydu, ordaki resmi genç geleceği parlak bir yüzü gülen birisiydi. “çok değişmişsin!” “gırtlağını kesebilirim şuan!” gözlerim biraz ürperdi korktum söz vermiştim dış görünüşüne laf söylememeye ama ne bileyim bir anda çıkmıştı o laf ağzımdan, korkular jilet boğaz üçlemesini düşünürken, bir kahkaha kopardı ve “korkma şeker çocuk, şaka yaptım. Tabiki değişecem onca ameliyat onca yıl, onca gördüklerim, az bile” İlk önce ufak bir oh çektim sonra cevapladığı ve artık rahat bi konuşma beklediği için rahatladım.
“aileni görüyormusun? Yada varmı ailen?”
“ailem mi? Var tabiki. Yani vardı. Terkedildim zamanında”
Sustu sonra, ben sıkılmıştım işin açığı hatta bir an insede arabamdan gitsem “neden bu kadar merak ettin ki?” diye bile sordum kendime. Çok kilit bi soru sorduğumu zannettim bende sustum. Sonra ekledi tabiki.
“aslında son 8yıldır beni dinleyen biri çıkmadı biliyormusun? Yani sen hariç anlatasımda var; bi okadarda yok, en büyük özelliğimden erkekliğimden ödün verdim sorularının cevabından vermem merak etme” dedi. Kalmıştım! Ve aklımda sorular hazırladım. Neden böyle bişe yaptım ve yapıyordum bilmiyordum. Belki benimki de ismi konulmamış ayrı bi sapıklıktır. Merak da bazen sapıklık olabiliyor.
“peki ne oldu da en son bu yola başvurdun?” dedim sonra hikayeyi öğrendim.

Geçmiş zamanda Manolya yani Rıza’nın marketler zinciri varmış, bildiğin zenginmiş. Hiç evlenmemiş yokmuşta kadınlara ilgisi zaten. Oda biliyormuş bu hormonal değişikliği. Arada bir gizli gizli evinde kadın elbiseleri giyer aynaya bakarmış. Dediğine göre o aynadaki görüntünün ona verdiği hazzı ben anlayamazmışım. Doğru da anlamadım. Hatta birkaç erkeğe teklif bile etmiş, olmamış tabiki. Bir gün yazanesine bir kadın gelmiş. Adem için Meryem, Mecnun için Leyla neyse o kadında Rıza için oymuş. Sevmiş kadını ama bir erkek gibi değil, uğraşmış sevmeye ama olmamış. Evlenmişler, saklamış kendi özel durumunu sevdiceğinden. Bir gün uyandığında evleri,arsaları arabası ve dükkanlarını kaybetmiş. Sevdiği kadın onu muhasebecisiyle birlikte aldatmış. Hem kağıt üzerinde hemde duygusal olarak. Söylediğine göre o gün en özgür günüymüş. Tabi ardından hapsaneye düşmüş birkaç borcu yüzünden. Ailesi onu çokca zaman önce reddetmiş. O ilk bu özel durumu ailesine anlatmış ve ilk tepkisi red olmuş. O yüzden saklıyormuş. Kimsesi yokmuş, mahallesinde onla dalga geçen üç beş serseriden başka.
Hapsahanede 2yıl kalmış. Uyum sağlayamamış. Acısı sonradan başlamış. Düştüğü durumu sonradan görmüş. Sonradan üzülmeye başlamış. Oğlancılar koğuşunda çokca tecavüze uğramış. Susmuş. Bişey diyememiş. Çokca ağlamış her biten gündüzün ardından. Geceleri başına gelecekleri biliyormuş çünkü. Çok da işkenceye maruz kalmış. Dışarı çıktığında ise, içerden haber salınmış bu durum. Rızayı direk tehditlerle almışlar. Biliyorlarmış kimsesiz olduğunu. Ve çalışmaya başlamış. “Ameliyat” laflarına girer gibi oldu anlatamadı oraları. Çok durakladı. Gözümü bir ilaçla uzun süre kapadılar dedi. Açtığımda ben artık Manolyaydım dedi. Yaklaşık bir altı ay hafızasını yitirmiş. Denileni yapıyormuş sadece. Yaşadığı şok çok uzun sürmüş. Geçmişini hatırlamamak istemesi ise ayrı acı vermiş. Çoğu kez sokakta tanınmış eski hayatındaki tanıdığı kesim tarafından. Bir kere babası çıkmış müşterisi. Bir ev almış biriktirdikleriyle zar zor. Bir de araba almak istiyormuş, bayağa bi sevdi benim arabamı da.

Üstüme binen onca minimalize yükle başa çıkamazken bir yenisini alma isteğim ön plana çıktı ve ona :
“seni kurtarabilirim istersen, iş bulurum, kalacak yer bulurum, yardımcı olabilirim tanıdıklarım var” dedim.
Güldü
“sigaran var mı? Bendeki bitti”
“çok fazla kullanıyorsun, al buyur”
“merak etme sigara beni öldürmez, ölüm beni kurtarmaz. Sende beni öldüremezssin ve ölüm gibi de kurtaramazsın. Demek beni kurtarmak istiyorsun ha?”
“evet”
“kurtarabilirsin, bunun bir çözümü var,tabi kabul edersen”
“söyle hemen yapayım” dedim kendime çok güveniyordum. İyi bir işim hatrı sayılır yerlerde tanıdıklarım vardı. Birikimliydim hızlı ve zekice çözümler bulabilirdim anında”
“çözüm şu: yer değiştireceğiz, benim yerimi ancak biri doldurursa beni bırakırlar, benim yerime geçecek kadar cesur musun?”

Direksiyona vurdum mırıltı şeklinde “a siktir bea” dedim. Viraj alıyordum o esnada. Aldım. Yol şeritlerine baktım, beynimden vurulmuştum ilerde otobandan karşıdan karşıya geçerken ezilen bir kedi cesedi gördüm. Kedinin cesedine bakmak için yavaşladım. O an onu kurtarma isteğimin çok büyük bir duvara çarpması sonucu tüm düşüncelerim, paralarım ve yüksek yerlerdeki tanıdıklarım çürüdü. Bişey düşünmüyordum düşünmekte istemiyordum. Manolyada bana çok ağır bir teklifi sunmanın rahatlığıyla cevap beklemiyordu bile camdan dışarıyı izliyordu. O da biliyordu kabul edecek kadar cesur değildim. Sustum, ne diyebilirdim ki? O susmadı ama. İfadesiz bir suratla baktı bana :
“çok güzel birisin. Bu belli. Gözlerinden belli, saçından belli, davranışlarından belli. Çok da iyisin. İyi olmanda belli ruhundan belli. Daha teminki şartı kabul etmemen veya edememen en normali ve en isabetlisi. Zaten sende onu kabul edeceksin ihtimali ile söylemedim sana. İstediğini aldın sanırım? Soru sordun bende cevapladım? Ama cesur değilsin, beni gerçekten kurtaracak kadar. Kimse değil. Çünkü bu işin cesurluğu sadece kaybetmek üzerine. Sen cebindeki para ve tanıdığın insanlar kadar cesursun. Ama beni kurtaracak cesurun cebinde parası ardındada tanıdığı insanın olmaması gerek. Şanslıyım ki bu teklifide duydum. Ve şanslıyımki benden daha kötü hayat da olanlarla tanıştım”
Ne diyebilirdim ki ardından bu sözlerin, birkaç pişmanlık mimiklerim, içimde milyonlarca ton minimalize güzellik, aklımda üç beş tutam fikirle. Ne diyebilirdim?

“aslında çokca soru var aklımda ama sormayacağım, sormayacağım çünkü biliyorum” dedim.
İşin gerçeği bu kadar iyi cevaplar beklemiyordum, biraz trajedi yapar bana çoğunlukla yalan söyler diye düşünüyordum. O ikisini de yapmadı. Benim zaafımı gördü ve zekice bir dille anlattı bana. Ben onu standart bi genelleme ile kalıba sokmuştum halbuki,hiç bu yönden bakmamıştım. Belkide ilgilenilmek hoşuna gitti ve kafasında kurduğu doğru insanı oynadı bana. Doğru ve net. Belliydi oda çok düşünmüştü böyle bi konuşmayı hatta o kadarda belliydiki dersine çalışması.
Tahminen bir buçuk yada iki saat olmuştu. İnmek istedi. Parasını verecektim öyle anlaşmıştık. İstemedi. Yemek için teşekkür etti. İndi. Giderken dikiz aynasından gördüm, yalpalıyordu belliki çok yorgundu. Acımak istedim acıyamadım. Daha önce yardım etmek isteyip de edemediğim gibi.
Manolyanın o duruma gelmesini sağlayanlara kızmıyordum, onların suçu ne kadarsa bizimde o kadardı. Tekil değildi geneldi suç. Bu fikirler dolaşırken ardından milyonlarca acıklı senaryo geldi. “benden daha kötü hayatları gördüm” diyordu çünkü manolyanın dudakları. Küçükken geceleri korkumdan battaniyenin altına sığınır gibi Allaha sokuldum. Belki beni duyar ve pişmanlığımı affeder diye. Ona dikiz aynasından son kez baktım ne soğuktu ne sıcak, o an bana kalan Manolyanın son görevi dikiz aynamdan bir gölge gibi kaybolup gitmekti. Son görevini de başarıyla tamamladı. Bende yorganımın içine girmiştim korkumdan.
Bu şehir iyi değil manolya, bizlerde öyle. Herşey simsiyah, halbuki çocukluğun öyle miydi? Büyüdük de yitirdik biz büyüdük insanlığımız küçüldü. Nasıl becerdin bilmiyorum ama beni parçalarken ağlatmadın. Bu da senin ilizyonun olsun.

Ve yine bitirmek isteyip de bitiremediğim, hatta adam akıllı yazamadığım bir yazı daha.




Enes Evci



Yorumlar (5)
Lale Gümüşkaya
Bu gerçek bir hikaye mi şimdi? çok etkilendiğimi belirtmeliyim.

Enes Evci
Bu benim yazdığım zor yazılardan biriydi
"Ve yine bitirmek isteyip de bitiremediğim, hatta adam akıllı yazamadığım bir yazı daha." son cümledende anlamış olmalısınız. Bu konuyu yazmak çok zor. Biz ("biz"den kastım benim gibi yazı-senaryoya merakı bir kaç arkadşaım) bu konuyu dahada irdeleyip çok sert bir senaryo yazmak istedik zamanında. Ama şunu anladık ki cidden öyle bilinenlerle yazılacak şeyler değil. Etkilemek kolaydır. En sevmediğim şeyde birisini etkilemek için "bu yaşanmış bir olaydır" damgasını vurmaktır. Ama bu yaşanmış bizzat benim yaşadığım bir olayın yazı halidir.

Lale Gümüşkaya
kendi fanuslarımızla hijyenik yaşıyoruz. hayat ise dışarıda bizim sandığımız kadar pembe değil. insan bunları okuyunca kendinden ve dertlerinden utanıyor. içim titredi...

Enes Evci
Bunu ibret olsun diye yazmadım yada "bakın ne hayatlar var bizimkisi hayat mı" diye değil. Bizler sadece en büyük derleri bile anlık şahit olup "evet ya çok kötü hadi bunları artık yapmayalım" diyip sonra unutanlarız. Derterim ve anlatmak istediklerim çok farklı aslında. Rızanında öyleydi.

asya baskaya 8.01.2014 14:46
çok etkileyici bir yazıı.. hayatlarını bilmeden yargılamamamk lazım..siz bence mühkemel birisinis eline koluna sağlık..


İçeriği Paylaş

Arkadaşını davet et
Adınız Soyadınız:
Arkadaşınızın e-mail adresi:

Popüler Yazarlar
   YazarPuan
1 .. .. 6886
2 Firari Fırtına 4836
3 Eyyup AKMETİN 4640
4 Mustafa Ermişcan 4331
5 Hasan Tabak 3998
6 Nermin Gömleksizoğlu 3597
7 Ömer Faruk Hüsmüllü 3542
8 Uğur Kesim 3370
9 Sibel Kaya 3297
10 Enes Evci 2979

Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar




Özgür Roman

Romanlar- Hikayeler - Denemeler - Senaryolar - Çocuk Kitapları - Şiirler - Günlükler - Yazarken - Röportajlar - Forum - Biz Kimiz? - RSS

Çevrimiçi Kullanıcı Sayısı:139 
 Özgür Roman üyelik sözleşmesi için tıklayınız 

© Özgürroman 2008 - 2011 - info@ozgurroman.com