Gecenin siyahı, sarı günü bir kez daha yeryüzünden süpürüp kaldırmıştı o büyük bavula, yolculuğa çıkacakmış gibi ve karanlık tülünü örtmüştü yeryüzü denilen oyun bahçesinin üzerine yumuşakça.
Tüm seslerin ve renklerin uyuduğu o saatte, Luyu sakince salınmaktaydı gökyüzünde ve yanında kadim dostu Beya.
Hafif bir rüzgar okşamaktaydı onların yumuşacık bedenlerini. Bulutları sürüklemeye yetmeyecek kadar sakindi bu gece gökyüzü ve bulutlar kendi imkanlarıyla hareket etmek zorunda kalıyorlardı.
Luyu, tekdüze karanlığın üstünde süzülürken birden olduğu yerde donup kaldı. Günün sarısı, tek bir nöbetçi dikmişti sessiz sokağın ortasına, karanlığın siyah tülünü denetleyebilmesi için.
“Beya!” diye hıçkırdı Luyu. “Şuraya bir baksana.”
“Ne varmış orada?” diye sordu Beya hafif sinirli bir ses tonuyla. Sakin gezintilerinin Luyu’nun sanrılarıyla sert bir biçimde kesilmesinden rahatsız olduğunu anlamak hiç de zor olmamıştı Luyu için fakat Luyu bunu umursamadan devam etti.
“Şurada bak! Aşağıda, bir sokak lambası yanıyor.”
“N’olmuş?” diye soran Beya’nın sesi artık sinirli değil bezgin çıkmaktaydı.
“Ne kadar da yalnız görünüyor tek başına savaşırken karanlığın sonsuz örtüsüyle. Bir tutam ışıkla saldırıyor sokağa ve evlerin arasına nedensizce. Öyle çaresiz ki! Ne için? Ona ihtiyaç duyan insanlar yok artık, kimse söylememiş mi bunu ona? Bırakıp gittiler bir gün öylesine ve geride bıraktıkları devasa betondan putlar şimdi öyle yalnız ki!”
Luyu’nun dumanlı yüzü karardı birden sokak lambasının isinden. Biraz daha yaklaşmak istiyordu onlara, yalnızlıklarını unutturabilmek için fakat ihtiyacı yoktu Luyu’nun insanlar gibi yeryüzüne. Işık bunu biliyormuşçasına yaktı Luyu’nun masum yüzünü yeryüzüne yaklaşmaya çalıştıkça.
Oysa Beya’nın umurunda bile değildi ne insanlar ne de geride bıraktıkları betondan putlar. Hiçbir zaman sevmemişti onları, yetersiz ve gereksiz görüyordu varlıklarını, gücünün yeteceğini bilse tek bir hamlede patlatıverirdi lambanın da sarı suratını, fakat birşey söylemedi.
“Hiç özlemiyor musun?” diye sordu Luyu kırgın.
“Niye özleyecek mişim onları? Bizler bulutuz Luyu, gökyüzünde yaşarız. Ne insanlara ne de yarattıklarına ihtiyacımız var. Gürültü ve pislikten başka ne verdiler bize söylesene.”
“Kokular!” diye yanıtladı onu Luyu sert bir ses tonuyla, “Kokular Beya. Kokmuyor artık yeryüzü, aşk kokmuyor, hüzün kokmuyor, anlam kokmuyor anlıyor musun? Hiçbirşey kıpırdamıyor ayaklarımızın altında artık.”
“Kokular umurumda bile değil Luyu, benim için hiçbirşey ifade etmiyorlar, yakında bu lamba da söner zaten, hadi gidelim buradan.” Dedi sıkılmış Beya ve Luyu’nun cevabını beklemeden yavaşça uzaklaştı lambanın üstünden. Luyu, lambanın sarı ışığıyla büyülenmiş gibi kalakaldı bir başına ve bağırdı olanca gücüyle;
“Ben kokularını özlüyorum insanların!”
Sesi yankılandı yeryüzünün bomboş sokak aralarında ve lamba duydu onu.
Lamba çaresizdi o karanlık ve ıssız sokak aralığında, gücü yetmiyordu gece kelebeklerini ışığına toplamaya ve pencerelerden dışarıya süzülen aşifte ışık zerrecikleriyle yasak aşklar yaşayamıyordu artık. Sokak lambası sessizliğin içinde feryat ediyordu sanki ve yalvarıyordu geceye bavuluna sakladığı günü serbest bırakması için ve gece duydu onu.
“Ne istiyorsunuz benden?” diye sordu lambaya. Gırtlağını parçalarcasına isyan ediyordu gece,
“Canımı acıtıyorsun ve yırtıyorsun beni ışığınla, ben birşey diyor muyum sana?”
Lamba ve Luyu çekinerek dile gelen geceden, cevap verdiler kısık bir sesle,
“Öyle sessizsin ki ve karanlık, kapladın mı yeryüzünü bir kere, herşey altında kalıyor, kimin gölgesisin bilemiyoruz ve korkuyoruz senden.”
Luyu devam etti:
“Ve artık insanlar yaşamıyor eteklerinin altında, gülümseyen, bağıran çağıran kafalarını çıkarmıyorlar senin kalın tülünün altından. Gece! Kokmuyorsun artık.”
“Ben” dedi gece hayli kırgın, “Ben insansızlığı temizliyorum oysa, ayrıntıları ve çirkinlikleri saklıyorum gövdemin içine, günün içinde görünen tüm gereksiz ayrıntılar benim sayemde yok oluyor, sadece görmek istediklerini görüyorsun gözlerini hafifçe kısarak ve bu lamba bozuyor benim büyümü... Görmek zorunda olmadıklarından kurtarıyorum işte seni daha ne istiyorsun benden? Oysa insanlar biliyordu benim değerimi, en zor saniyelerini de en hülyalı saatlerini de benimleyken geçirdiler. Biri eteğime yapışmış gitmemem için yalvarırken; bir diğeri ciğerlerimi deşercesine içimden fışkırmak için debelenirdi aynı saatlerde, sanıyor musunuz ki ben çok mutluyum insanların gitmiş olmasından? Ben de özlüyorum onları çok ve anlamsız geliyor onların yokluğunda her günün sonunda yeryüzünü örtmeye çalışmak.”
“Halt etmişsin sen!” diye bağırdı lamba olanca gücüyle. “Az mı buluşturdum ben günden çaldığım ışığımın altında sevenleri ve az mı gösterdim diğerlerine işlenen cinayetleri? Kendini nimetten sayma gece! Senden kaçmak için yarattı insanoğlu beni.”
“Benim sayemde yarattılar seni evet! Fakat unutma ki ben ilham verdim şairlere en umutsuz şiirlerini yazarken; ben yazdırdım aşıklara sayfalar dolusu destanları ve huzur da verdim onlara, vakitte, birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlamaları için...”
Luyu, sessiz sedasız dinlemekle yetiniyordu kızışmaya başlayan tartışmayı.
‘Gece ve yalnız bir sokak lambası’ dedi içinden, ‘nasıl da didişebilirlerdi gün aralarına girene dek eğer insanlar hala burada olsaydı ve içlerinden biri pencereden bu kavgayı görüp kağıda dökebilseydi.’
Hafifçe gülümsedi bulut yüzüyle Luyu ve yüzmeye başladı gökyüzünde Beya’nın gittiği yöne doğru.
İnsansız bir sokak, bir sokak lambası ve gece arkasında kaldı.