O sehirden kopunca anlamisti; sadece duygulari degildi onu bogan. Sehrin ta kendisiydi. Kacamiyordu ona yanlizligini, parmakla gosterircesine, yuzune vuran bu sehir tozundan. Simdi uzaklasmisken sanki hayata baska gozlerle bakiyordu- baska bir hevesle boguyordu cigerlerini oksijen. Gene yanlizdi , ama bu kasabanin muzigi, attigi her adimda oyle hos bir yanki yapiyordu ki, sanki ona eslik ediyordu. Gozleri , o yipranmis binalara degil de, tarih kitaplarindan kopmus, isimsiz bir fotgrafcinin bilinmeyen sanatini inceliyordu sanki. Hayatinda sevebilecegini hic dusunmediyi birseyi yapiyordu yuruyordu... Durmadan yuruyordu. Sanki ilerledigi her adim , onu , ondan uzaklastiriyordu. O deli kalabalik, bitmeyen trafik yoktu - o nedensiz acele yoktu – uzerine, mutsuzlukla beraber , toz serpilmis, sigara kokusuyla insanin nefesini kesen arabasi yoktu. Yuruyordu sadece...Gectigi her sokakta mutsuzlugunu geride birakircasina ilerliyordu her bir kosesinde bu kazabanin. Hissetmiyordu sanki vucudunun yorgunlugunu – ne geregi vardi ki zaten ? Ruhunu hissediyordu, hafif bir tuy gibi yukseliyordu martilarlin esliginde. Hic sormadi , neden martilar var gokyuzunde – hic aramadi denizi, sahili...huzurluydu burada. Sanki artik hicbirseye ihtiyaci yoktu. Saniyeler dakikalari, dakikalar ise saatleri kovaladi. Ama, rahatsiz edici bir acele ile degil de – tenini, gonlunu oksayan bir tempo ile idi. Gunesin, kendisini bir kenara cekip, yerini kurtlarin ayaklanmalariyla beraber ozgurlugunu yankiran Ay’a biraktigi vakitte kendisini bir restoranin onunde bulur. Hic tereddut etmeden iceri girdi – Neden etsin ki?. Birakmamis miydi arkasinda o herseyi sorgulama ve yargilama huyunu?. Kapiyi acar acmaz nem kokusu doldurdu icini. Daracik merdivenlerden, eski jazz barlarinda duyulan isimsiz muzigi takip etti. Yukariya vardiginda, burada, zamanin nasil durdugunu gorebildi. Duvarda tuglalarin nasil guclukle ayakta kalabildiklerini ve , disardaki hayata inat nasil sovalyelerin golgelerini ozenle sakladiklarini gorebiliyordu. Tam aradigi yerdi. Takvime ve saate yer birakmayan bu kuytu yerde huzurunu uzunca savurabilirdi. Insan yuzu gormekten heycanlanan garson, hic vakit kaybetmeden yanina kostu <<Buyurunuz>>. Ne arz ettigi soruldugunda sadece <<Acim ve susuzum>> diye mirildandi kadin , sonra garsonun gozlerinde kendisini gordu – Gulumsemiyordu... O lanet sehrin yuz burusturan ifadesi silinmemisti henuz. Gulumsemeliydi... Tam ucurumun kenarina yaklasmak uzere iken, o sovalyelerin golgesini tek bir adimla kendisine ustlenen bir genc girer odaya. Kadini gordu ve kibarca gulumsedi. Devam etti yoluna - restoranin bir kosesinde, doldurulmayi beklercesine duran bir sandalyeye oturdu. Elinde, bir kilic degil de, bir gitari varmis megerse. Birdaha bakti uzaklara dalmis kadina ve basladi calmaya. Gitarin ilk akorlari ile beraber , kadinin da gulumsemesi geri donmustu. Iste buydu! Huzura mutlulugu da katmasi icin tek gerektigi sey biraz muzikmis megerse. Sanirdi ki , onun gidisi ile beraber, gulumsemesi de gidecekti. Neyse ki kadin anlamisti sonunda – kucuk seylerden de mutlu olunabiliyordu. 18.06.2015 Brasov

Gramer veya baska hatalar yuzunden ozur dilerim fakat turk degilim, duzeltmeme yardimci olmak isterseniz yorum birakmaktan cekinmeyin.Tesekkurler
|
|
 |
Denizkan Yildiz
19.06.2015 15:22
Simdi bu çok iyi olmuş çokta güzel olmuş lakin kimse kimsenin patatesine karışamaz birde sanki ben bunu daha önce okumuştum saygılar atsız prens |
|
|
|
 |
Diana Maria Gheorghe
19.06.2015 15:23
DEnizkan ilk sen okudun tabi :))))) |
|
|
|
 |
Orko Koçero
19.06.2015 18:04
Burada gördüklerim arasında, standartların üstünde bir yazı olmuş. Yalnız mahlası değiştir bence. |
|
|
|
|

Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar
|