İnsan ne yaşarsa yaşasın ve bunun adı ister aşk, ister hoşlantı, ister ilgi, ister alışkanlık olsun nedense ukde kalıyor bazı şeyler içinde. Kalbimizin üzeri postitlerle dolu. Yeri ve zamanı geldiğinde ilgili postit açığa çıkıyor ve hatırlatıyor kendini. Sen aşktan ne anlarsın demeyin herkes biraz da olsa anlar aşktan ama konduramaz kendine. Aşk fedakarlıktır ama bir yandan da en büyük bencilliktir. Onu kendinden bile çok sevmek ama onun sadece ve en çok seni sevmesini istemek gibi...Aşk cesarettir ama bir yandan da deli gibi korkmaktır. Onu mutlu görebilmek için her şeyi yapacak güce sahip olmak ama onu kaybetmekten korkmak gibi..Aşk her daim midende uçuşan kelebekleri hissederek mutlu olmak ama aynı zamanda acı çekmektir. Onu görünce dünyaları unutmak ama görmeyince de kalbinin inceden sızlamaya başlaması gibi...Aşk kendinden bir vazgeçiş gibi görünse de aslında anka kuşu gibi yanarak küllerinden yeniden var olma meselesidir.. Belki de onu her gördüğünde atan kalbin küllerinden yeniden doğmanın işaretidir. Aşk bir çift gözün aslında ne kadar güzel ve özel bakabileceğinin göstergesidir. Milyonların içinde sadece onu görmenin başka bir açıklaması olabilir mi? Aşk öyle bir mucize ki tüm organların kalbine hizmet ettiği sanki tek görevlerinin onun delice atmasını sağlamak gibi algılandığı yegane duygu.. Onun sesini duyarsın kalbin çarpar, onu görürsün kalbin çarpar, o yanında olmasa ve onu hayal bile etsen yine o yumruğum kadar olan organ göğüs kafesine delicesine vurur. Ya dilinin onun adını bile zikrederken aldığı tat, burnunun onun kokusu ile mest olması, ellerinin ellerine değdiğinde meydana gelen elektrik, bütün organlarının bir bando takımı gibi kalbine yaptıkları...Kimbilir belki de böyle bir duygunun ukde olarak kalması bile güzel birşeydir bizim için...

|