İçerisi sakin görünüyordu oturup konuşmak için güzel bir yer seçmişti. Ne zordu Ankara’da özellikle de Cebeci’de sakin bir yer bulmak! Güzel bir masa kestirdi gözüne ve oturdu. Sipariş vermek için bekledi konuşmaya hemen başlamak istemedi çünkü sohbet esnasında konuşmanın herhangi bir şekilde bölünmesi hiç hoşuna gitmezdi. Her zaman ki gibi melisa çayı içecekti çünkü geceleri uyumak eskisinden de zor olmuştu. Siparişi verdi ve beklemeye başladı konuşmaya kim başlayacaktı? Eh buluşmayı ben istediğime göre benim başlamam gerekir diye düşündü.
“Niyetim seni herhangi bir şeye ikna etmek değil. Sadece muhtemelen dengesiz diye nitelendirdiğin davranışlarımı açıklamak istiyorum. Belki kendimi aklamaya çalıştığımı düşüneceksin ama inan ki ne kendimi aklama gibi bir derdim var ne de böyle bir amacım olmadığına seni ikna etmek gibi bir derdim. Tek amacım kafamdaki düşünceleri öldürüp onların olmadığı aslında bana ait olan, ait olmam gereken dünyaya yelken açmaktı. Bu yüzdendi zaten kalbimden geçenleri dinlemem ve kalbimden geçenleri sana söylemem. Sadece istiyordum. Bu düşünceden kurtulmayı ve hayatıma normal bir insan gibi devam etmeyi. Normal bir insan dedim değil mi? Normal. Belki de buydu normali? Kim belirlemişti ki normalliğin sınırlarını? Kimin koyabileceği bir kuraldı? Ya da bir kural olması mı gerekliydi? Belki de normallik anlayışı göreceliydi. Kimsenin, öncelikli olarak da kendimizin yargılamaması gereken bir dünyamız vardı belki de. Rahat mı bırakmalıydım acaba kendimi? Çokta sorgulamasam kurcalamasa mıydım? Peki ya gerçekler onlara ne olacaktı? Onları unutup ya da bir kenara bırakıp bu hayatı idame ettirebilir miydim? Hiç zannetmiyorum. Nasıl olacağını da bilmiyorum. İki gerçeğin arasını sıkışıp kalmış ne gerçekleri seçebiliyor ne de onları bir kenara bırakabiliyorum. Ama gerçekti bu arkada bırakılıp da yola devam edilmezdi ki. Bir şekilde yüzleşmeli ya kabullenip ya da arkada bırakarak yola devam edilmeliydi. Kabullenmek. Olmasını istemediğimiz, tam aksinin hayalini kurduğumuz bir durumu kabullenmek kolay mıydı? Hiç değildi ama bir şekilde bu sorun çözülmeliydi. Arkamızda bırakmayı deneseydik. Hiç umursamasak görmezden gelsek ve bu şekilde yaşasaydık. Bu daha kötü bir fikirdi bence. İnsan hiç olmayan bir dünyanın içinde yaşamak ister mi? Kabulleneceğiz başka yolu yok. Ben böyleyken böyleydim, böyle durumlarda bu şekilde davranmaya eğilimim vardı demek ki kendimi değiştiremiyor ama bu şekilde de kabullenemiyordum. Ne yapacağını şaşırmış biçareydim. Lakin her ne olursa olsun kendimi bu şekilde seviyordum. Her davranışım, özelliğim, huyum bana aitti. Bir başkası gibi yaşamak değil kendim için yaşamak istiyordum. Kendim gibi yaşamak istiyordum. Kim ne derse desin. Çok mu önemliydi onların düşündükleri? Eskiden öyleydi benim için. Ama şuan umursamayacak kadar büyümüştüm, olgunlaşmıştım. Çok şükür ki bir daha dünyaya o gözlerle bakmayacaktım. Bir daha asla o kalple yaklaşmayacaktım. Büyümüştüm bakışımı ve kalbimi çoktan değiştirmiştim. Bu değişiklik bana iyi gelmişti başlarda. Zaman geçtikçe fark ettim ki aslında değişen kişi ben olmamıştım sadece eski bene bir ben daha eklemiştim. Canım istediğinde değişmiş halime bürünüyor canım istemediğinde kafama göre takılıyordum işte. İnsanlar… Hepsinin sorumlusu onlardı. Her zaman birbirine çelme takmak için yaşıyordu en azından benim çevremdekiler öyleydi. Düştüğümde, ağladığımda, canım yandığında beni yerden kaldırıp yüzümü güldürmeyi başarsalar bile canımın yandığına sevindiklerini çok iyi biliyordum. Bu yüzdendi zaten çoğu zaman yalnız oluşum. Hani sormuştun ya bana ‘Neden kimseler yok etrafında? Pikniğe tek gidecek kadar mı yalnızsın? ‘diye. Evet, yalnızım çünkü ben sadece benimleyken acılarımdan zevk alan biri yok etrafımda, ben sadece benimleyken kalabalığım aslında. Dışarıdan aslında özgüvensiz ve kimseyle geçinemediği iddia edilen benim, aslında boğuştuğum birçok ben olmasıydı böyle anlaşılmama sebep olan. “ dedi Ahu ve arkadaşının bir şeyler söylemesini bekledi. Uzun bir sessizlik oldu masada. Belli bir müddet sadece yan masadaki insanların konuşmaları ve şef garsonun kalfalara yağdırdığı emirler duyuldu. Yan masada hararetli bir tartışma hâkimdi. Bir çift bir konuda tartışıyordu. Tahminde bulunmak yüz ifadelerinden, ses tonlarından ve hareketlerinden tartışa konusunu kestirmeye çalışmak Ahu’nun her zaman yaptığı bir şeydi. Bazen yaptığı işten sıkıldığında bunu hep yapardı. Yine kulak misafiri olmak istedi yan masaya ama karşısında oturan kişiyi karşısında otururken o kadar çok hayal etmişti ki bu anın güzelliğini başka hiçbir şeyle bozmak istemedi. Ah bu gerçek miydi? Hayali kurulan şeylerin de gerçekleşmesi ihtimali var mıydı? Belki bu masadan kalktıklarında aslında her şey bitmiş olacaktı. Muhtemelen son görüşleri birbirlerini ve muhtemelen bu son bakışları… Belki bir ömür onu düşünerek geçecekti. Onu özleyerek ve belki de onu severek… Bu çok zor ve acı verici bir süreçti biliyordu. Bir insanı sevmemeye çalışmak hayalini hayatının birçok yerinden kaldırmak öyle zordu ki… Evet yapılabilirdi. Ahu istediği her şeyi yapabileceğini çoğu zaman inanırdı ve harekete geçerdi ama bu öyle bir şey değil ki… İnsan sevmek istediği her an yanında olsun diye beklediği birini sevmemeye hayalini kurmamaya çalışır mıydı? Kim ne derse desin gönülden istenmeyen bir şeyin yapılması imkânsızdı. Sessizlik devam etti bir müddet daha en sonunda sessizliği bozan o oldu: ‘ Peki ya ne olacak? Bu şekilde ömür geçmez. Bu gerçek bir sevgi değil. Bunu anla ve önüne bak. Kendine ve hayatına yazık ediyorsun. Etrafındakilere ve bana zarar veriyorsun. Çocuk değilsin.’ dedi. Ne kadar hoş bir sesi var diye düşündü Ahu. Haklıydı söylediklerinde ama bu sevginin gerçek olmadığına onu kimse ikna edemezdi. Madem gerçek değil neden onun hayali bile beni mutlu ediyor o halde? Sesini duymak onu nasıl rahatlatabiliyor? Bence bu sevgi kesinlikle gerçekti hatta aşk bile olabilirdi. ‘ Benim seni seviyor olmak için yanımda olmana gerek yok seni seviyor olmak için seni tanımaya seni bilmeye ihtiyacım yok. Neden anlamıyorsun? Sevmek yan yana olmak el ele tutuşmaktan çok daha fazlası sen uzaktayken de sen benimle konuşmazken de ben seni sevebilirim. Üstelik duygularımı küçümseyemezsin onlara gerçek değil diyemezsin duygularım sana karşı ve bu kendi benliğine yapmış olduğun bir saygısızlık oluyor farkındaysan ‘ diyebildi sadece. Bu konuşma anını defalarca kafasında kurmuştu söyleyecek çok şeyi vardı ama bu durumda sadece bunları söyleyebilmişti. Onun boş bakışlarını yüzünde hissedebiliyordu. Kafasını kaldırıp yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu. Çünkü adı gibi emindi ki kafasını ona çevirdiğinde onu gördüğünde aklının her köşesine kazınacaktı yüzünün her bir ayrıntısı. Sinirlenmiş gibiydi: ‘ Sana karşı hiçbir zaman hiçbir şey hissetmeyeceğim. Sende artık zorlama bu konu burada bitsin. ‘ dedi. Tam da tahmin ettiği gibi bu konuşma her şeyin sonuydu. Kimisi için biten şeyler başka bir başlangıç sayılabilirdi ama Ahu emindi ki kafasının içindeki dehlizlere hapsolup oradan çıkamayacağı günler onu bekliyordu. Evet, belki onun için de başlangıçtı ama birçok güzel olan şeyleri bitirecek bir başlangıç. Eh sanırım bu da bir başlangıç olamazdı çünkü günden güne gerçek hayattan kopup kendisini ve hayatında olmasını istediği kişileri yanına alarak bir bilinmezlikte yaşamaya başlayacaktı. Kimi zaman öyle eğleniyor öyle mutlu oluyordu ki o bilinmezlikte bu hayata dönmenin bu hayatta yaşayan insanlarla muhatap olmanın hiçbir değeri kalmıyordu artık. Kahvesini yudumladı, diyebileceği yapabileceği hiçbir şey yoktu. Gitmesine izin verecekti ki zaten hiçte gelmemişti. Son bir kez yüzüne bakmak istiyordu, son kez de olsa sesini duymak… Yapamadı.
Garsonun masasına yaklaştığını gördü: ‘ Rica etsem sizi şuradaki tek kişilik masamıza alabilir miyiz? ‘ dedi. Tek kişilik masa, doğru ya tek kişi olması burada bu konuşmayı yapmasına engel değildi. ‘ Tabii benim için bir sakıncası yok !’ dedi ve gerçekten de hiçbir sakıncası yoktu nasıl olsa tek kişilik masa da oturuyor olması da bu ve benzeri konuşmaları yapmasına engel olamayacaktı…