Dönüp baktı “Ne arıyorsun burada?” dedi. “ Kendimi arıyorum çünkü en son burada kendim bendeydi, benimleydi. Kendim kendimdeydi ve ben kendi kendimeydim. Şimdi bulamıyorum. Sen gördün mü?” diye cevap verdim. Dalga geçtiğimi düşündüğünü belli eden bir ifade takındı yüzüne. Fakat çok çabuk değişti yüz ifadesi. Ayağa kalkıp arkamda duran koskoca sahile, ellerini gözüne siper ederek bakmaya başladı. Uzun uzadıya baktı. En sonunda yerine oturdu. “ Bir kez kendini kaybettiysen ve bir kez kendini bulmak için seferber olmuşsan artık aradığın şeyin kendin olduğuna şüphe etmen gerekir. “ dedi. Yüzü kırışmış, saçları ağarmış, göz altları torbalaşmış, ve hayattan nasibini almış gibi görünüyordu. Elinde bir çakı ve bir çalı parçası vardı. Çakıyla çalıyı soyuyordu. Elinde ki çakı o ele öyle oturmuştu ki sanki adamın eli bu iş için yaratılmıştı. Tekrar ayağa kalktı. Ellerini gözüne siper etti. Bu sefer parmak uçlarında havalanarak sahil boyu uzun uzun baktı. Gözlerini kısıyordu. Bu sebeple yüzü daha çok kırışıyor ve gözaltları daha da şişmiş görünüyordu. Sonra tekrar yerine oturdu. Yarım bıraktığı işine devam ediyordu. “ Kime bakıyorsun böyle? Birini mi bekliyorsun? “ diye sordum. Bu soruyu bekliyormuş gibi birden atıldı. “ Evet, birini bekliyorum. Çok uzun süredir de yollarını gözlüyorum. “ dedi. Bu cevabı verirken gerçekten birini özlemiş olduğunu düşündüm. Biri, o biri kim ise gerçekten çok bekletmişti anlaşılan. “ Peki, kim seni böyle bekleten?” dedim bu seferde. Merak etmiştim yolu böyle gözlenen birinin bu adamın hayatında hangi konuma sahip olduğunu. “ Kimi olacak evlat, kendimi bekliyorum. “ dedi. Ben kendimi aramaya çıkmışken o oturmuş kendinin gelmesini bekliyordu. Kendine gelmek ve kendini bulmak aynı şeyi mi ifade ediyordu? Muhakkak öyle değil. Lakin şu kesin ki artık beklenilen ve aranan şey bir yabancıdan ibaret.

|