Parmaklıkların ardından ilk kez bakıyorum dünyaya. Buz gibi soğuk demirler ve somun gibi sıcacık ellerim. Dünya aynı dünya, düzen aynı düzen ama hayat bir başka akıyor. Her şey çok yavaş; hep bir bekleyiş var. Ne için bekliyoruz; özgürlük mü para mı kurtuluş mu intikam mı? O kadar çok bekliyoruz ki bir süre sonra ne için beklediğimizin de bir manası kalmayacak belki. Bizi ayakta tutacak kadar büyük bir neden kalmayacak. Avuclarımın içine bakıyorum demirler kesmiş, iz kalmış. Yarına morarır. Ben ne için çıkmak istiyorum buradan. Adalet için mi insanlara doğruyu göstermek için mi, örnek olmak için mi? Yalancı olmadığımı ya da unutulmanın bu kadar kolay olmadığını kanıtlamak da istiyorumdur içten içe. Çıkmak istiyorum; çünkü kalmak istemiyorum. Şu güne kadar hiçbir şeyden korkmayan ben kendimle başbaşa bu dört duvar arasında çürümekten korkuyorum. Uzun parmaklarımın bir daha kalem tutamamasından, iş aşkıyla yanan yüreğimin aynı atmamasından, bana güvenenleri yüzüstü bırakmaktan, sevdiklerimin bir damla gözyaşından korkuyorum. Bu yüzden parmaklıklarlayım. Ne içerdeyim ne dışarıdayım; araftayım. Kulaklarımı tıkadım, yorgun gözleri kapadım. Var mıyım yok muyum bilmeyeceğim. Nerede olmak istersem orada onlarla olacağım. Kızımı ilk kucağıma aldığım anda, fakülteme ilk adım attığım günde, haksızı ilk karşıma aldığım güne, yalana ilk savaş açtığım yazıya, yayınladığım ilk haberin karnımı gıdıkladığı o gergin bekleyişte yaşayacağım hep. İlk haykırdığım slogana, çağırdığım marşa, savunduğum eylem yaptığım greve döneceğim. Yoksa deliririm. Burada kimlerin nasıl yaşadığını görmemeliyim; kaldıramam. Ruhum daha fazla acıyı kaldıramaz. Biterim. Yüzüme terden yapışmış saçları çekiyorum. Ağlıyorum. Zaten bitmişim. Gözümü açıyorum benim ve yoldaşlarımın çığlıklarına ilk kez kulak veriyorum.

|