SAHNE 10
HASTANE KORİDORU – GÜNDÜZ Selim elinde sonda torbası ve diğer torbayla hastane koridorlarında zar zor yürümektedir. Yanından diğer hastalar, doktorlar, hemşireler, hasta yakınları geçmektedir. SAHNE 11 HASTANENİN ÇIKIŞ KAPISI - GÜNDÜZ Selim elinde çantasıyla hastanenin kapsından çıkar. Dışarıda annesi, oğlu ve eski karısı beklemektedirler: ANNE (Gözleri nemli) Geçmiş olsun oğlum
SELİM (Elindeki çantayı yere bırakıp elini öper annesinin. Sonra sarılırlar) Sağol anne.
SEVDA Geçmiş olsun Selim
Tokalaşırlar
SELİM Sağol Sevda.
TAYLAN Geçmiş olsun baba.
SELİM (Çocuğun yanına eğilir) Teşekkür ederim canım oğlum. Görüşmeyeli uzamışsın kocaman olmuşsun. Sen nasılsın iyi misin bakalım.
TAYLAN İyiyim
SELİM Ben seni çok özledi sen de beni özledin mi?
TAYLAN Evet.
Selim oğluna sarılır.
SAHNE 12
EV - GÜNDÜZ
Selim mutfakta sigara içmektedir. Mutfağın penceresinden hemen bitişikteki apartman görünmektedir. Masada annesi de oturmaktadır. İçerden çizgifilm sesi gelmektedir.
ANNE Selim, sana bir şey söyleyeceğim ama kızma
SELİM Söyle anne.
ANNE Sen ve Sevda’ya değil ama şu çocuk için çok üzülüyorum oğlum.
SELİM Ben de
ANNE Yazık şu çocuk babasız büyüyor.
SELİM (…)
ANNE Belli etmiyor ama taylan çok hisli bir çocuk. Çok üzülüyor.
SELİM Ben de üzülüyorum anne. Suçlu da hissediyorum. Ama ne yapabilirim?
ANNE Şu çocuğun hatrına diyorum… Sevda’yla yeniden deneseniz…
SELİM Bunu yapamam anne.
ANNE Neden oğlum? Bak ben Sevda’yla konuştum sen hastanedeyken. Biraz aradım ağzını. Kız seviyor seni hala. Yani sen istesen yine evlenir seninle her şeye rağmen.
SELİM Peki, ben istiyor muyum? Bunu hiç düşündün mü anne? Ya da mutsuz bir ailede yaşamanın Taylan için daha iyi olup olmayacağını…
İçerden Taylan’ın bağırma sesi gelir. Selim sigarasını söndürüp kalkar. Salona gider. Taylan salonda elindeki tablete vurup bağırmaktadır. Selim yanına gidip oturur
SELİM Ne oldu oğlum? Niye sinirlendin?
TAYLAN Çalışmıyor
SELİM Neyi çalışmıyor?
TAYLAN Oyun çalışmıyo işte. Basıyorum basıyorum bi şey olmuyo
SELİM Peki böyle bağırıp çaırmakla vurmakla çalışacak mı, oğlum. Dur bir de ben bakayım. (Selim tableti alıp bakar)
Niye böyle olmuş dur bi açıp kapatalım. Heh bak çalışmaya başladı. Böyle şeyler için hemen ağlanır mı oğlum.
Taylan tableti alıp tekrar oynamaya başlar.
SELİM Ne oyunu bu?
TAYLAN Süper Mario
SELİM Biliyorum bunu. Güzel oyundur.
Selim biraz oyuna baktıktan sonra televizyona bakmaya başlar. Televizyonda demagog bir politikacı konuşmaktadır.
TAYLAN Annem ne zaman gelecek?
SELİM İki gün sonra
TAYLAN İki gün mü? İki gün çok uzun. Hemen gelsin ben çok sıkıldım.
SELİM Niye sıkıldın oğlum. Bak beraber oturuyoruz. Babaannen de burada. Birazdan monopol de oynarız.
TAYLAN (…)
SELİM Sonra gidip sana oyuncak da alırız olmaz mı?
TAYLAN Olur.
SELİM Hem ben seni çok özledim yakışıklı
TAYLAN (…)
SELİM Bir hafta daha kalsan olmaz mı? Zaten bak ben seni ayda yılda bir görebiliyorum. Sen gittikten sonra yine aylarca göremeyeceğim.
TAYLAN (Gözlerinden yaşlar süzülür) Ben hiçbir şey anlamıyorum
SELİM N’oldu, oğlum? Niye ağlıyorsun? Neyi anlamıyorsun?
TAYLAN Senin söylediklerini.
SELİM Niye oğlum, biraz daha fazla kal burada benle babaannenle diyorum. Sonra zaten yine annenle kalacaksın.
TAYLAN (ağlamaya başlar) Ama sen annemle beni sevmiyormuşsun ki
SELİM Bunu da nerden çıkardın oğlum.
TAYLAN Annem söyledi. Bizi sevmediğin için bırakıp gitmişsin. Bizi seviyorsan neden bizimle kalmıyorsun.
SELİM Ama oğlum sana söylemiştim ya işim yüzünden başka şehirde olmam gerektiğini.
TAYLAN Ben annemle gideceğim…
Selim kalkıp banyoya gider. Aynaya bakar. Yüzünü aynada çürümüş gibi görür. Gözleri dolu dolu olmuştur. Sessizce ağlar.
İÇ SES: (Aynaya bakarken) “Biliyorsun, kaybetmesi gereken biri vardı ve o da sen oldun.” Ergenlik dönemimde –sanırım on yedi yaşlarındayken– bir öğle vakti uykuyla uyanıklık arasında yatağımdayken babam başucumda böyle demiş gibi gelmişti bana. Sonra gözlerimi açıp baktığımda kimseyi görememiştim. Ya kafamda duymuştum bu sözleri ya da gerçekten babam yatağımın başucunda söyleyip gitmişti bunları. Eğer bunlar babamın sözleriydiyse başka bir soru daha çıkıyordu ortaya: Bana mı seslenmişti yoksa kendisine mi? Bunu da hiç bir zaman bilemeyeceğim çünkü ona hayattayken sormadım veya soramadım. Belki sormak aklıma bile gelmedi. Belki şimdi önemsiyorum o anı ya da önemsediğimin farkına varıyorum. Ama şu anda kendi kendime soruyorum bunu kişisel bir tarihçi gibi… Ona göre kaybeden ben miydim yoksa o muydu? Bana söylemiş olabilirdi, çünkü hayatımın hiç bir döneminde tam anlamıyla esenliğe kavuşmayacak olan ruhum hakkında ilk kez belirli bir teşhisin konulduğu ilk aylardı onlar. O zamana kadar zamanla geçeceği düşünülen ve sırasıyla çocukluk, ergenlik diye isimlendirilerek kanıksanabilen; böylece çevredeki diğer oğullarla aynı kategoride değerlendirilebilmemi sağlayan tuhaflıklarıma bir hastalık ismi verilmişti artık: Depresyon. Bu da belki artık babamın tek oğlunun hastalıklı bir tip olduğu gerçeğiyle yüzleşmesine sebep olmuş; işte bundan dolayı kendini kaybetmiş bir adam olarak yorumlamış olabilirdi. Çünkü bütün babalar oğullarının kendilerini geçmesini, en azından kendi ölçütlerine göre aynı seviyeye ulaşabilmelerini umarlar. Çoğu zaman kabaca soyun devamı olarak görülen erkek çocuklar bu anlamın dışında babanın yarım kalan işlerinin, gerçekleştirilememiş arzularının yerine getirilmesi göreviyle de sorumlu tutulurlar babalar tarafından. Kısacası ölümlü ruhlarının bir türevi, bir devamı olarak düşünülürler. Sonuçta o anda –yazın en sıcak günlerinde– diğerleri gibi sokakta arkadaşlarıyla değil de ilaçlar yüzünden yatakta sersem bir vaziyette yatan bir oğul, bir baba için hayal kırıklığı olarak algılanmış olabilirdi.
Bir kadını onunla artık yapamadığım için ayrıldım. Yalnız kalmak için belki. Yani bir aileyi yalnızlık için terk ettim. Oğlumu babasız bıraktım. Bu onda hep bir şeyleri eksik bırakacak, biliyorum.

|