Toplayarak dengimizi, hizaya vuran O su kadar kendinden eskiz Ve yuvarlak bir ay gibi berrak... Sanki ellerinde, buruk bir çehre, Kayıp bir ırmak edasızlığında, Yakalıyor kesişen herşeyi, Uzunca bir yol aşinalığında... Ama hep aynı yerden, hep aynı çizgiden Ve her yerden, takip ediyor sözcükleri, İri, muğlak...boynu bükük harfleri.. Sessizliği anlatır çoğu ve yarımca, ikizleyerek... Çoğaltırlar, yokolan herşeyi Bir mermer titreşir gibi.. Büyülenir, büyür irice Ve alnında yüksük bir at nalı Telaşı getiriyor bütün hıncıyla Kalıyor geriye asil acılar Onlarda yoksulmuş Ve doğmuşlar bir karanlığın yitiğinde Kimsesizlermiş Bedenleri, narin bir kelebek gibi Çırpınıp bir vadi boyunca Ermişler Ebemkuşağına Bir güz vakti.. Sizler de ölüyorsunuz işte Dünyada kimsecikler yaşamıyor ki Oysa varolabilmek; ne ince sızı Ne kör kuyu! Ne ızdırap! Sessizliğin yitikliğinde.. Onu tüm gücünle yakalayabilmek Çoğaltmak ve yaşadıkça bileğlemek Bir ömür gibi, belki daha varlıksız Daha telaşsız.. Oysa her ölüm bir hengamedir. Bunu unutma! Ve karanlık bir asilliğe benzer...

|