Bu harika bir kafa karışıklığıydı. Ban ile çocuk birlikte hafta sonları geliyorlardı ve birlikte güzel vakit geçiriyorduk. Ban’le tartışmak falan manasızdı artık. Çocuk Ban’le planlarımızın ne olduğunu sordu, henüz net değil dedim. Elindeki kalemi kağıda batırıp kağıt delindi diye ağlamaya başladı. “Bu kağıt delindi ve bende yenisi yok, buna resim yapacaktım ben... botalarımdan da bir iki tanesini evde unutmuşum zaten”. Neylerinden, dedim. Boyalarım diye düzeltti. Ona sakin olmasını söyledim. Yeterince sakin olduğunu sanıyordu. Şimdi ben sana bir kağıt bulurum, olmadı çıkıp alırız istediğin bir defter. Köşedeki kırtasiyede sırf defter satıyorlar. İster misin? Eğer ona elindeki kağıda çizmesini söyleseydim işler büyüyecekti. Sonra ağlaması bitince süt ve kurabiye saatimiz geldi mi dedim. O da “ben şimdi yemek istiyorum” dedi. Saate baktım ve bir saat kalmış, bugün erken yiyelim bakalım dedim. Gözlüklerini çıkarıp kurabiyeyi süte banarken bir şarkı söyledi, ona ağzında yemek varken şarkı söylediğin anlaşılmıyor, ağzındakini bitir derken Ban odaya geldi. Ban çocuk planlarımızı bilmek istiyor dedim. Bener adı da çocuğun bu arada, dedi Ban. Ona çocuk deyip durma. Kocaman adam o, baksana her şeyden haberi var oğlumun, öyle değil mi, dedi. O halde çıkıp ona defter al dedim. Defteri yırtıldı. Ban “batırmasaydı kalemi” dedi, “iyi olurmuş”. Bunu bir daha yapmayacağını söyledi çocuk ve olay tatlıya bağlandı.
Hafta içi Ban yine kendi evinde kalıyordu. Bener’e alışmam onun için her şeyden önemliydi. Bu dünyada Bener de var artık diyordu. Bense bir barda çalışmaktan vaz geçmiştim bile. Artık geceleri çalışmam mümkün değildi, Bener bizde kalacaktı. Bir gün Ban’e Çarşambalarım dolu dedim. Ne demek bu dedi. Ona planlarımı açıkladım, bardan dönüşte buluşur muyuz, saat on ikiye kadar orada garsonluk yapacağım dedim. Ban benim evimin parasını ödemekten bahsetmeye başladı. Artık sadece konulara anlık çözümler getiren birine dönüşmüştü. Ben o evde nasıl yaşıyorum bu umurunda bile değildi, parayı nereden buluyorum, nasıl dönüyor çark. Annenlerle konuşacağım dedi Ban. Senin ruh sağlığın için bir psikoloğa gitmen lazım dedi. Bener’e iyi örnek olmuyorsun. Oysa elimden geleni yapıyordum ben. Hafta içi Bener bizde değil ki dedim. Bu onunla ilgili değil, dedi. Senin ruh sağlığın iyi değil!
Bir gün yine Bener benim sevdiğim şeyleri sordu. Ben de ona, şeker ve çikolata demek istemedim o an, uzun bir liste yaptım: sevmek, çok sevmek, sevgiyle yaşamak, sahip çıkılmak. Çocuk en sevdiği şeyin resim yapmak olmamasına şaşırdım, Ban resim yapıyor halbuki, dedi. Ban’e hayrandı o anlamda, resimleri o kadar çok satıyormuş ki, buna inanamıyormuş. Bir gün onun gibi biri olmak istiyordu. Ben yazar olacağım dedim. Garson olacaktım ama olmadı, belki yazar olurum!
Ban bir gün ikimizin de elinden tuttu ve bizi sahile götürdü. Sahilde çocuk parkında oyun oynadık birlikte, en çok Bener eğlendi tabii. Bener bana “sen sallanmayı bilmiyor musun” dedi. Bilmiyorum dedim. Buna çok güldük. Bener için hayat bizimle veya annesiyle olsun başarılı geçmeliydi. O başarılı olmak isteyen bir çocuktu. Bizim başarılarımızdan çok Ban’in başarıları onu ilgilendiriyordu. Sabırsız olduğu zamanlarda onu sadece Ban susturabiliyordu. Bu ortak alışveriş yapma isteği de nereden çıktı dedi Ban, markete birlikte gidelim dediğimde. Ban için market bir detaydı oysa Bener için büyük bir değişiklikti. Evin masraflarını üstlenmesine sevinememiştim bile, bunun anlamı bir süre daha böyle çalışmadan yaşayacağım gibi bir şeye denk geliyordu. Tabii bir rahatlık oldu ama tam bir uyum yakalamamız uzun zaman aldı. Onun en güzel günlerinin tadını birlikte çıkarabiliriz dedim, Bener’in okuluna gidebiliriz. Eski eşini okuma bayramında görmek beni üzmez. Ban o gün beni doktora yolladı. Ban’e göre ben ruh hastasıydım artık!
Ban bir gün geldi “giyin çabuk” dedi, çıkıyoruz. Nereye dedim, Bener’i okuldan alacağız. Buna sevinmiştim, bir rutini bozmak daima iyidir. Çıkışta bir lokantaya gittik. Lokantada Bener garson kızlara bakıp bana döndü ve “iyi ki garson olmadın, bak ne güzel biz yemek yiyoruz onlar çalışıyor” dedi. Sana daha az vakit ayırmamdan mı endişeleniyorsun Ban dedim. Evet, dedi. Şimdi bu yemeği yiyemezdik. İhtiyacın varsa bilemem tabii ama yoktur sanırım. Ban ona yemeğini bitirmesini söyledi. Yemek bittiğinde mutluyduk. Birlikte bir şey başarmış gibiydik. Hepimizi ilgilendiren bir şey konuşmuş olduk sanki, ne bileyim... bizi ilgilendiren ne vardı? Ban’in çoktan satın alınmış resimleri mi? Resimlerini kader sanması mı? Beni kaderinin bir vaz geçilmez demirbaşı gibi görüp üstüne eklemesi mi?
Üst üste geldi her şey dedi Ban. Sen yanımda yoktun! Benden kaçarsan nasıl yanında olabilirim demek istedim o an ama kendimi tuttum. Maçı kaçırmış gibi rahattı o an! Beni elinden kaçırması umurunda değilmiş... sanki bir gazete sayfasını açmayı unutmuş gibi rahatlıkla açtığı bir sayfaya önem katmakla meşgul artık. Elinden kaçırabileceği yegane şeyin ben olduğumu sanıyor. Oysa bütün hayatı ıskalayabilir, bunun farkında bile değil. Şuursuz gözleriyle bana bakıp deli değilsin ama deliliklerin var, dedi. Kendisi çok normal bir insanmış gibi benim sinirlerimle oynamasından hoşlanmadım ama derin bir nefes aldığımda zaten daha iyi oluyorum dedim.
Bener öksürük olmuştu! Bener’e şurup almaya gittik. Şurubu acı diye içmek istemedi önce, sonra da “bu kötülüğünü hiç unutmayacağım” dedi bana. Oysa şıp diye kesti öksürüğünü. Hayatını öksürerek mi geçirmek istiyorsun sayın güzel ses, dedim ona. Bener’in sesi çok güzeldir normalde, harika şarkı söyler. Ben de derin nefes almak istiyorum, dedi. Bu pratiği yapmayı çok istiyordu. Ona meditasyon tekniklerini öğrettim. Harika vakit geçiriyorduk artık. Ama bir kez olsun “seni üzmedim umarım” diyememiş birinin çocuğuna bakıyordum artık. Yine de hayat bana kendime inandığımda ne hediye etmişti? Ban’le olan ilişkimizin ağır bedelleri olmadı, kendi evimde huzuru yakaladım, sevdiğim şeyleri birkaç kişi ile paylaşma şansım oldu, en güzel yanı da Ban olmadan geçirmek zorunda kalmadım hayatı, hayatın en anlamlı sayfası açılmış gibi yaşayabilirdim artık, kendimi taklit etmek zorunda değildim, Ban’le yaşadığımız sorunlar şaka değildi bunu anladım, Ban için ziyan olmuş bir hayat yoktu ziyan edilen insanlar vardı, onu anladım, sevgi ve sahiplenmek tanımlarını dolduran basit şeyler olduğunu gördüm, sevimli bir canavarla baş etmek için Ban beni seçmişti, hayatta başına ne gelirse gelsin bana geri dönen Ban geri dönmüştü, ailem Ban’le boşa vakit harcadığımı düşünmüyordu artık, büyük ayıplardansa küçük tavizler vermenin önemini gördüm, çirkin yüzünü kader bize hiç göstermedi, yağmurdan kaçarken doluya yakalanmadım, Ban yokken de hayatımı insan gibi sürdürebileceğimi gördüm, Ban benim sağlıklı olmama önem veriyordu ve kararları kendisi almak istiyordu sadece... bu çelişkiden bıkmıştım biraz çünkü Ban sadece bir hayal kahramanıydı ama bana iyi bir ders oldu.
Kaderi bilmek yetmez hatta gereksizdir, kadere müdahale etmek çok çirkindir, kaderi yaşanmaz hale getirmek ise iğrençtir. Ban kaderin yönünü değiştirdiğini düşünmüyordu bile çünkü bana bir söz vermemişti zaten, oysa yıllarım Ban’i mutsuz etmeme çabasıyla geçmişti. Ban için yaşanmış yaşanmıştır ama ben buna inanmıyordum, yaşanacak olanları bilmeden yaşanan şeye kader diyemem, düşüncelerimi okusaydı sessizlik olurdu ama bana ruh hastası demişti. Ben ona olan ilgimi kaderin en alt tabanında açlık sınırında yatıştırırken o tek bir günü planlamamıştı. İlgisi sönüp gitti. Ben ona olan ilgimi her paçavraya yansıtırken o beni güzel giyinmemekle suçladı! Başkalarına verdiği sevgimiz de cabası. Çok çabuk yeniliyordu artık. Onun elinden tutmanın tek yolu onun kaderine damdan düşer gibi razı olmaktı. Bu haksızlığa dayanamıyordum! Üstelik de bana yalan söylüyordu, hem de herkesin önünde beni küçük düşürecek yalanlar: senin resimlerini yapmak bana büyük bir keyif veriyor dedikten sonra hepsini bir kadına sattı, o kadınla da evlendi. Bunu sindiremiyordum! Bunlar yaşamak adına kaderin içini dolduran önemli bilgilerden de değersizdi.
Yaşamak için güzel günler değil, zor anlar seni bekliyor sanıyorsan yanılıyorsun. Başını öne eğdiğinde benim için daha iyisin. Beni çıkardığın göklerde bana veremeyeceğin bir gelecek vardı. O konu artık öyle değildi ama sen aksini göremiyordun bile Ban! Ban beni kucağına alıp balkonun kapısından içeri aldı, bence bir sakıncası yoktu ama ezbere yapılmış hareketleri sevmiyorum. Belirli bir sırayı ve mantığı takip etmeyen aşk anlayışı beni üzüyor. Beni güçlendirmiş miydi ki şimdi bu aşk gösterisini yapıyordu. Ban’i dilediğim yerin paralelinde dünyada bir cehennem vardı adeta. Evler yıkılıyordu, saraylar ağlıyordu, insanlar kaçışıyordu. Ban’i düşünmekten başka çarem yoktu ve bu çizginin dışına taşan herkes zaten silindi aklımdan, izi bile silindi onların artık, Ban’in arkadaşları beni aramıyordu.

|