Senaryolar

Şüphesiz -2
Okunma: 46
Hep de Böy - Mesaj Gönder


Üzüntümü paylaş!

Olcay yine aynı mantoyu giymiş bir giyim mağazasının önünde duruyor. Şükrü de yanında. Yağmur dinmiş.

Şükrü: Tel alacağım demiştim sana.

Olcay: Kafam karıştı ya. Ben tığ almak yerine bir tığ işi bluz alacağım.

Şükrü: Haydaa! Neden ya? Çeyiz düzmekten vaz mı geçtin. Açık açık konuş.

Olcay: Ne sebeple dedin bunu anlayamadım. Utanıyorum ben ya, senin arkadaşını internetten kaçırdım. Kendimi de üzdüm. Bunlar yeterince açık.

Şükrü: Ne kadar üzmüş olabilirsin canım. Biri de iyidir hayatında, niye taktın ki öyle. Takma. Birden iyi bir haber alacağını düşün.

Olcay: Artık alabileceğim iyi haberi beklerken aynı modda değilim Şükrü. Hislerim kırbaç gibi.

Şükrü: Yani güzel bir gün, çay var şurada içeriz, onlar da mı ı ıh!

Olcay: Yoo. Temiz havaya hasret kaldım inan. Havada bile hüzün var ama herkes mutlu, bir tek ben ağlıyorum.

Olcay ağlamaya başlıyor...

Şükrü: Beklentiye girmesen fazla, nasıl olur?

Olcay: Ne beklentisi Şükrü? Tel alacağız unutma, sen bana güzelce anımsat demiştin.

Şükrü: Seni ne rahatlatırdı şu an. Hem sen müzisyensin, öyle değil mi?

Olcay: Belki beni şey rahatlatırdı, sonsuzluk fikri.

Şükrü: Sonsuzluğunda ne görüyorsun?

Olcay: Müzik ve birkaç film falan gibi şeyler. İşletme okuyorum ya ben, çok fena ya. Orada bir şey göremiyorum.

Şükrü ile tel satan dünkkana girerler.

Şükrü: Gözlerime baksana sen, hiç tel görüyor musun?

Olcay: Karnabahar var, süt var, gazete var, diploma var... var da var. Tel yok Şükrü.

Şükrü: O kadar üzülecek şey var, buna mı üzüldün yani.

Olcay: Karadelikte kaybetmedim Şükrü aşık olduğum adamı, bütün dünyada görülüyor adam, bana sayfasını kapattı.

Şükrü: Ne olarak görünüyor bütün dünyada?

Olcay: Gemi kaptanı mı neymiş...

Şükrü: Aşık olarak görünmüyor mu yani?

Olcay: Görünüyor. Bana aşık değil sadece.

Şükrü: O zaman neden taktın bu kadar, anlayamıyorum.

Olcay: Sevimli bulmuştum ben onu çok önce ama sayfası yoktu henüz. Meğer gemi kaptanıymış.

Şükrü: Tel göremiyor musun hala?

Olcay: Hayır ama acilen şarkı söylemem lazım.

Bir video görüyoruz, Olcay’ın fotoğraflarından oluşuyor... arkada hafif bir şarkı çalıyor:

Olcay: Sesim yetişseydi imdadıma iyi olurdu. Olmadı ama...

Güzel bir günün sonu

Sanki ömrümün ses tonu

Yankılanmış her güzellik

Sevgi neresinde ki yolu aydınlık olsun

Olsun günler hızlı geçsin

Olsun canıma değmesin eli

Olsun sen yoksun

İçimde bir his var deli

Kaybettiğim bir teselli

Yarınların en son kararı

Cadılar bayramından beri

Olsun hayat yalnız geçsin

Olsun bir tohum ekmesin

Olsun sen yoksun

Artık kayıptır bir teli

Sazımın rengi küskün

Hüzün yaşanmak içindir ama

Güldü yüzü baharın da

Ah canım sevdam ağır

Koşarak gelir alır seni kahır

Şükrü: Ben aşktan anlamayan insanlara anlıyorlarmış gibi yapmaktan yoruldum. Dinlendirdi beni bu şarkı, hüzünlü de, çok hoş yahu.

Olcay: Şükrü ben bayılacak gibiyim, beni tut lütfen.

Şükrü: Olur tamam, dur oturalım bir yere.

Olcay: Bana yaramadı şarkı söylemek yani.

Şükrü: Hayret ya. Ne güzel söyledin halbuki... bir yastık bulsaydık sana.

Olcay: Ya ne yastığı ya şimdi, ne alaka, ben iyiyim.

Şükrü: İyiysen iyidir ya o zaman, hay Allah’ım Yarabbim ya.

Olcay: Benim için endişelenme fazla. Ben hayattan ümidimi kesmedim, hayallerim suya düştü sadece, amaçlarım yani suya düştü, hayat felsefem ve prensiplerim falan suya düştü. Yine de tutunacak bir dal var.

Şükrü: Bindiğin dalı kesme demişler.

Olcay: Binmedim Şükrü, tutundum. Uyandığımda (Olcay yine ağlamaya başlar) dala tutunup yani uyandığımda beni anlayan kimse yoktu yanımda. Herkes hayatta kalmama sevindi.

Şükrü: Karne sevinci değil ki bu, gözyaşı, elbette paylaşmak zor.

Olcay: Yine de beni anlamayan binlerce kişiyi toplaması şart mıydı yani ağaçtaki maymunların?

Şükrü: Maymunlar bile daha duygusallar aslında bazen. Düşünsene mesela, yavrusunu almış yanına ve yemek yediriken ağzını silmeyi akıl etmiş.

Olcay: Kısa bir seyahat yapsam bana iyi gelir.

Şükrü: E, safari!

Bu arada iki arkadaşları, bir kız bir başka erkek bir Cafe’de oturuyorlar.

Esma: Güzel karar. Benimle evlenmek istemen güzel ama ben hazır değilim tam.

Şahin: Hazır değilim derken, bir bavul hazırlayacaksın, ne var ki bunda.

Esma: Ne mi var? Bavul olur mu, bir sürü eşya var benim almak istediğim.

Şahin: Ne mesela?

Esma: Canım ev tutmayacak mıyız?

Şahin: Düğünü yapalım da, öyle düşünürüz.

Esma: Ne!!! Sonra mı düşünürüz? Otelden, balayından sonra nereye gideceğiz Şahin? Delirdin galiba. Ağzımdan kaçtı de ve kurtul.

Şahin: Ağzımdan kaçtı evet evet. Ağzımdan kaçtı.

Esma: Sen kendini hazır hissediyor musun bu evliliğe? Hayatta aradığın kişi ben miydim yani hep?

Şahin: Ben seni aramadım Esma, buldum.

Esma: Ne gibi? Yani buldum derken, ne demek istiyorsun? Aramadan mı buldun beni?

Şahin: Aradım denilemez, evet. Doğru haklısın aslında.

Esma: Biraz düşünelim istersen bu konuyu. Bu konu hayatta aceleye getirilecek en son şey ya.

Şahin: Karamelli kek seviyorsan benim için yeterli.

Esma: Kuşkonmaz sevmiyorum mesela ben. Hiç yemem. Sen buna iletişim diyebilir misin?

Şahin: Komedyenlere benzedik bir an.

Esma: Biraz düşün sen düşün, bunalınca hiç çekilmem ben.

Şahin: Bir geziye çıkalım, orada anlarız yahu.

Esma: İnanamıyorum sana. Bir kez düşün dedim mi bitti diyorum sana, sen beni anlamıyorsun galiba hiç. Yanlış mı anladım? Beni anlayabilir misin?

Şahin: Ben seni anlamak için geldim buraya zaten, ne güzel oturuyoruz işte.

Esma: Cafe aç o zaman, herkes birbirini sevsin, anlasın... inadına iyimser ol. Benim burada ne işim var benimle özdeşleşemeyeceksen?

Şahin: Kudret şerbeti içelim mi?

Esma: O ne ya?

Şahin: Ben verdim bu adı. Bir kere içtim çok güzel. Beğenmedin mi yoksa!

Esma: Sen tamamen kendi derdine düşmüşsün bence, benim derdimi değil çözmek anlamadın bile. Ben sana neden bu işler aceleye gelmez diyorum. Bir kez içtiğin şerbeti düğünde mi dağıtacağız? Bana güven vermiyorsun.

Şahin: Yuvamızı kuralım sonra düşünürüz, demek istemiştim yani.

Esma: Bebek yapacak mıyız?

Şahin: Bebek de olabilir tabii.

Esma: Nasıl olacak, yemeği, içmesi, tartısı, terazisi falan derken epey bir şey lazım olacak bize.

Şahin: Ne gibi şeyler?

Esma: Ne gibi şeyler diyor gene ya, ne gibi olacak. Bir daha gelmeyeceğim ben bu dünyaya, turşuyu da o zaman kuracak değiliz ya yani...

Şahin: Güzel olacak ya. Çok güzel olacak!

Bu sırada İsmet ve Şevket bir bakkaldadır.

Ismet: Mısır alalım mı biraz? Patlamış mısır alalım, filmi de açtık mı tamamdır. Çok da uygun fiyatları, bende var yani o kadar yanımda. Sorun yok, hallederiz.

Şevket: Yani ne gibi? Ne filmi? Niye mısır? Anlamadım ya bir anda.

İsmet: Ne alabiliriz başka? Sen söyle...

Şevket: Turşu alalım bence, yanına yemek yapalım.

İsmet: Oğlum önce yemek düşünülür, sonra yanına bir şey yapılır. Ne kafasın sen ya!

Şevket: Kurdelalı paketlerden alırdık falan. Ne olabilir başka? Çıkalım buradan, sen bunaldın biraz.

İsmet: Evet. Hiç canım çekmedi.

Şevket: Yurt dışında olsaydık yerdin. Orada her istediğini bulamıyor insan, sadece aradığını buluyor.

İsmet: O hooo! Yandık yani.

Şevket: Kara kara bakıyorum kara bulutlara gene ya. Bir de film şimdi, bunaltmayın beni.

İsmet: Kaç yıldır?

Şevket: Anlamadım, ne kaç yıldır?

İsmet: Kaç yıldır bakıyorsun bulutlara?

Şevket: Ben on yaşımda falan bir iki film izlemiştim aslında. Sonra yani kafam müsait değil. O gürültüyü götürmüyor beynim.

İsmet: Suçu filmlere atma sakın. Filmler güzeldir.

Şevket: Güzeldir de yani anlamam etmem.

İsmet: Güzeldir güzel. Merak etme sen.

Olcay ve Şükrü’ye tekrar dönüyoruz. Onlar alışverişi abartmışlar biraz, deli gibi torbalar ellerinde. Evlerine dönüyorlar. Hayat güzel modundalar.

Olcay: Yaşamayı seviyorum artık, inanır mısın, kollarıma ağrılar girdi ama memnunum bu paketleri taşımaktan.

Şükrü: Kollarına mı? Ver birini bana. Ağır mı?

Olcay: Yok ya, o kadar da ağır değil. İnsan planlarında değişiklik yaparken bütün hayatı altüst oluyor sadece, hepsi bu.

Şükrü: Ne plan yapmıştın ki sen öyle?

Olcay: Kendim için bir planım vardı Şükrü, olmadı, hepsi de hayalmiş, yalan değilse elbette.

Şükrü: Yalansa fena ya. Yalansa yalandır, doğru.

Olcay: Kısacası ellerim titremeden önce yazmam gerekenler bile değişti. Ben bebeğime günlük tutmak isterdim ama olmadı Şükrü. Bu olmayacak.

Şükrü: Öyle bir kitap okumuştum. Veririm sana, okursun, süper.

Olcay: Gözlerimden akan yaşları kimse anlamayacak artık.

Şükrü: O da harikaymış.

Olcay: Geçer diyorsun yani. Ne geçecek söyler misin bana? Gene mi aşık olacağım ben sanıyorsun şimdi de? Birini sevdim, evli. Ben mahvoldum.

Şükrü: O da var. Şarkı olaraki nefistir.

Olcay: Sahi mi? Var mı o şarkı? İnanılmaz sevindim.

Şükrü: Var evet. Evde var. Atarım sana.

Olcay: Karanfil oylum oylum dinletme bana sonra...

Şükrü: Neden? O da çok güzel.

Olcay: Gördün mü bak, doğru.

Şükrü: Deli misin, boşanma diye bile şarkı var. Sen neden takıyorsun ki kafana?

Olcay: Ben delirmek istemem.

Şükrü: Delirme tabii ki yani. Eve gidip ne yapacaksın mesela?

Olcay: Sütlü kahve, bir kahve daha, bir kahve daha falan... sonra biraz kitap okurum, sonra biraz haber okurum, sonra da uyurum işte.

Şükrü: Yemek?

Olcay: A, yemeği unuttum mu sanıyorsun sen şimdi? Unutmadım aslında. Fırında makarna yapabilirim. Hiç de zor değil.

Şükrü: Sayısız nimetleri var sizin bahçenin... o ağaçlardan birine çık otur. Bindiğin dalı düşün. Bir çılgınlık yap işte.

Olcay: Olur yaparım.

Şükrü: Sen kendi hayatını mahvetme yeter.

Olcay: Sahip olduğum en iyi arkadaşım sensin. Bunu bilmeni isterim. Senden başka kimse bilmiyor bu anlattıklarımı.

Şükrü: Ne tuhaf şey. Ben de herkes biliyor sandım...

Olcay: Bakım yaparım belki.

Şükrü: Ben resim yapmak istiyorum mesela ama işim var.

Olcay: Ne işin var?

Şükrü: Planları bilmiyorsun sen, bir internet ağı kuracağız...

Olcay: A, ne ağı? Ne güzel.

Şükrü: Eve servis falan olacak, yemek.

Olcay: Yardım etmek isterdim size, biraz araştırma yapayım mı ben de. Hem kafam dağılır.

Şükrü: Evet. İyi olur tabii.

Olcay: Şükrü bak kim geçiyor karşı kaldırımdan.

Şükrü: A, bizim Şule bu. Nerede o ya, ne zamandır yok ortalıkta, gel geçelim karşıya.

Olcay: Şule’cim, canım, nasılsın bir tanem benim ya, çok iyi görünüyorsun.

Şule: Spora gittim, oradan çıktım atölyeye gittim, oradan çıktım çocukları aldım, abimin oğlanları yani, onarı sinemaya götürdüm, oradan da çıktım evde hafif bir şeyler yedik falan işte.

Olcay: Hayatta en istemediğim şey seni üzmek ama seni bu kadar mutlu gördüğüme sevindim yani ama bu kadar enerjiyi nereden buluyorsun, onu soracaktım Şule. Ben bitik haldeyim.

Şule: Ben hep böyleyim ya. Koşuyorum, yazıyorum, çiziyorum, okuyorum. Duygularımı geri plana itmemi gerektiren şeyler oluyor bazen, mesela gökgürültüsü benim içsesimi bastırıyor gibi bir şey. Doğa insanı rahatlatıyor normalde. Doğaya koş.

Olcay: Doğa güzel evet. Şükrü de demin ağaca çık dedi bana.

Şule: Ağaca mı?

Olcay: Ağaca.



Olcay ağaca çıkar ve sayıklamaya başlar: kendimi ölü yerine konmuş hissetmek istemiyorum. Bu cümleyi on kez tekrar eder.

Ertesi gün.

Şükrü: Sonra ne oldu? Neden öyle söyledin. Bu bir meditasyon oldu mu senin için?

Olcay: Evet. Kendimi ağaç yerine koydum, oldu bitti. Ha ha... pek çok şeyi geride bıraktım, geri kazandıklarım bile oldu.

Şükrü: Sen iyisin yani öyle değil mi?

Olcay: Eveeeeeetttt. Ben iyiyim. Çok ağır bir kitap okumuştum küçükken, onun şokunu atlattım bir de.

Şükrü: Sen elini çabuk tutmuşsun kitap konusunda. Gene iyi. Ben ilk kitabımı daha geçenlerde okudum yahu.

Olcay: Sen olsan ne derdin ağaca?

Şükrü: Kıs kıs gülme içinden derdim.













Hep de Böy



Yorumlar (0)

İçeriği Paylaş

Arkadaşını davet et
Adınız Soyadınız:
Arkadaşınızın e-mail adresi:

Popüler Yazarlar
   YazarPuan
1 .. .. 6858
2 Firari Fırtına 4815
3 Eyyup AKMETİN 4495
4 Mustafa Ermişcan 4314
5 Hasan Tabak 3975
6 Nermin Gömleksizoğlu 3575
7 Ömer Faruk Hüsmüllü 3522
8 Uğur Kesim 3356
9 Sibel Kaya 3276
10 Enes Evci 2958

Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar




Özgür Roman

Romanlar- Hikayeler - Denemeler - Senaryolar - Çocuk Kitapları - Şiirler - Günlükler - Yazarken - Röportajlar - Forum - Biz Kimiz? - RSS

Çevrimiçi Kullanıcı Sayısı:4111 
 Özgür Roman üyelik sözleşmesi için tıklayınız 

© Özgürroman 2008 - 2011 - info@ozgurroman.com