Hayat devam ediyor ve haliyle ilişki ağımızda genişliyor veya daralıyor. Hepimiz bir haliyle geçmiş deneyimlerimizi bir sonraki ilişkilerimize taşıyoruz, şüphesiz ki yaşam ve yaşadığımız kadarıyla dönüşüyoruz. Dönüşmek ile değişmek başkaca şeyler diye zannediyorum, herhangi bir kitap okunduğu her dönemde aynı ifade içinde buluşmaz, bu insanın dönüştüğü oranla süreklilik kazanır. Yaşamı da okuyoruz mütemadiyen, kimsenin özellikle değişmesine lüzum yok, bu adil bir denklik olmaz , insan değişerek uyum sağlayacağına inanıyorsa orada başka bir mesele vardır muhakkak, dönüşüm insan yaşamında bir farkındalık ölçüsü bile olabiliyor, lakin değişimin pek öyle bir gayesi yoktur, uyumsuzluğa sıfat olacaktır sadece muhtemelen. İlişkiler pek kolay değildir hele de yaşama değin herhangi bir öfkeyle karşılaşılıyorsa, öfkesiz bir insan zihni olağan değildir. Sevgi kadar narin bir oran ve denge arasında ona teslim olmak tek çare gibi görünüyor bana , tabii hepimizin tercihlerini yaşadığı aşikar, zaman ve mekan içinde insanın her şeye sığması her zaman mümkün olmuyor. İnsan diğeri için değişirse kendi olmaktan ve kendini yaşamaktan uzağa düşer, seven birisi bunu zaten istemeyecektir. Öte yandan insan zihni bu, yer yer öyle algılayacaktır, zira kendilik meselesi bir ilişkiyi aşacak derinliktedir, kişi kendiyle lüzumdan fazla konuşuyorsa, bu olmayan sanı gölge olabiliyor duygulara ve çok hüzünlü bir neticeye savurabiliyor. İlişkileri ve yaşamı çok abartmamak gerekiyor; bir insan sevgisini, yaşamını, yaşadığı kadarını ve kendini paylaşabilyorsa kafi bence, fazlası sınırların ihlali olabiliyor, hele basit düşünüp derinden yaşanıyorsa bir ilişki ne kadar şanslısınızdır. Zira insan kendine her vakit bir derinlikte denk gelemiyor. Dışardaki çoğul insanı boğar, sömürür, kendine bir araç olarak kullanır, canın yanacakmış diye umursamazlar, ya etini ya da ruhunu yenmek için köşe bucak aranırlar. İnsan bir kendine yenilir bir de sevdiğine, öyle bir denkliktir sevgi, öyle elin adamına ya da kadınına ulu orta durduk yere yenilmez kişi. Özne dışarıya dönük istekleri dışında yaşayabilir, zira toplum duyguları çoğu zaman görmezden gelir, toplumun duyguları yoktur, daha çok kuralları vardır. Çokça kirlenmişiz, görüyorum ki insanlar kendi dışında çoğuna küskün ve bir öfkeyi yaşamakta, illa birinin canı yanıyor sonra. Sevince de yanacak, can bu, sevilince de yanacak elbette, yine aynı can bu fakat başka türlü yanınca çok çirkinleşmiş oluyor insan, korkarım ki çoğunuz ziyadesiyle çirkinsiniz. Sevmenin öğretilen bir şey olmasını dilerdim, pek mümkün değil tabii, sevgi bir gönlün yaşayarak çoğaldığı derin bir aralık sadece. Hiçbir şey için çok fazla ısrarcı olmamak lazım, yoksa insanın kendine edindiği mesafe ya kısalıyor ya da uzuyor, kendilik en güzel mesafe, onu pek şaşmamak lazım, tüm duyguları yaşamak çok mühim tabii fakat her şeyi savaşa dönüştürmemek gerekiyor, dediğim gibi insan bir kendine yeniliyor bir de sevdiğine, gerisi anlamsız bir savaş, yenilmek ayıp değil, dövüşmek de ayıp değil tabii, sadece insan kendini yanılmasın, tek dileğim bu olur bizler için, hesapla kitapla ya da planla yürümüyor ilişkiler, kişi yanlış bile olsa kendi gibi yürümesi lazım, düşecek olsa dahi kendi gibi koşması gerekir. Sonrasını bir bir öğreniyor zaten, beden güdüleri yaşarken en çok zihnine ve belleğine karşı yanılırmış, zihinse kontrolü elinde tutmak adına sadece duygularını görmezden gelirmiş, yaşadığımız modernizm hikayesi bu işte, herkes fazlasıyla modern gözüküyor. Ben hala ilkel bir mağara insanıyım sanırım, bu pek rahatsız etmiyor beni, hala öğrenmeye ve deneyim etmeye devam ediyorum, bu çağ bitecek gibi değil..Sevgiyle kalın.

|