http://www.enesevci.com/?p=287
Unutulmuş lazca türküler gibiyim. Bir yaşlı ninenin ölüme beş kalmış hafızasına tutunan.
Sorma neden böyle olduğunu, onu bilmem ama ben şubatın yirmi altısıyım.
Bir Cuma selasın da cenin pozisyonunda cinlerle dolu cehennemler içinde nemli bir anlım ve onlara dair bir anım. Sen yine de sorma neden böyle olduğunu ben kasımın on dördüyüm.
Bir jilette iki bilek, tek dilekte bin bilet, bin bilete tek binek. Sakın sorma nerdeyim.
Anlatmak istediği derdini anlamasınlar diye çırpınan bir kalemin bitmeyen mürekkebiyim, dirseklerinden cüzzam kapmış öğrencilerin en mutlu gününde giydiği kepi ve bir doktorun neşter setiyim.
Umrundayım, teknoloji kusmuğunun tam göbeğinde hatırlanması zor bir mumdayım, ben eririm milim milim ve ben temmuzun yirmi üçüyüm. Fitilimsin, ifritsin, kafamdaki aç tilkisin. İtersin düşerim, düşerim düşlerim, düşlerim kabusum, kabusum fanusum, fanusum bir suyum sen itersin ben içerim.
Metanette gördü yüzümü ihanete beş kala, cesaretten çekti elini inayet şaş kaza, nihayet yetti bana kasaturalı aşk adeta, türbülansa girdi düşler düşer mi ki az sonra?
Hatırama hatrı sayılır halatlarla bağlanan, hakkı “tek”de arayan mor halkalı bir göze saplanan, hazzı halkı arz eden azmettiren ve arz eden, bir yaşamda bin hışım canlara huşu ile haşlayanım ben.