Her an duyduğum bir koku var. Her gün her sabah uyanır uyanmaz bu koku yanımda bitiyor. Yanımdan ayrılmak istemiyormuşcasına sürekli aldığım bu koku, bana nedense yaşadığım çoğu olumsuzlukları hatırlatıyor. Anlamsız bir koku aslında. Kaynağını bile anlayamıyorum. Umutsuzluk benim kanımda var. Her insanın belli kişilik özelliklerini doğduğu andan beri taşıdığını düşünüyorum. Hayatım boyunca siyah lekeleri beyaz lekelerden daha çabuk fark edecek olmam sanki benim kaderim.
Kader sözcüğünü sevmem ama anlatmaya çalıştığım şeye uyuyor. Bu durumun zaten oluyor olması benim bu kişilik özelliğini daha baskın bir şekilde hissetmek istememe yol açıyor. Yani dna dizilimlerimde bile olan bu özelliğimi anlaşılamayacak bir şekilde seviyorum ve beni daha ben yapabileceğini düşündüğüm için içimdeki bir çığlık misali sürekli duymak istiyorum. Bu hastalıklı bir düşünce olabilir. Şu sıralar çok fazla kitap okuyorum ama yazma düzeyimde herhangi bir değişiklik hissetmiyorum. Yazılarımda hep aynı son cümleyle kapanışı yapıyorum. Bana renk katabilecek, bu aralar yoğun yaşadığım hissizlik durumunu geçirebilecek bir amaç, bir şey arıyorum. Şey demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum çünkü bu bir kalem ya da bir insan, bir kedi bile olabilir. İçimdeki karamsarlığı, bu yalnızlık ve düşünceli olma hissinin silinmeye başladığını hissediyorum ama bu iyi bir açıdan değil. Yeni deneyimler kazanmaya fırsat bulduğum bu sıralarda her bir yeni deneyimin başlangıcında heyecan duygusunu hissetmediğimi fark ettim. Heyecan. Hayatımda ulaşabilmek istediğim ikinci duygu. Duyguları ulaşılabilirlik üzerinden nitelendirmek de fazlasıyla ironik bunun farkındayım. Şu an "ulaşabilecek" gibi gözükmüyorum. Kitap yazmak istiyorum ama ne hakkında olabileceği bile aklıma gelmiyor. Boşlukta hissetme eylemi bu mu? Birçok insanın yaşadığını söylediği ama benim asla anlam veremediğim duygu mu bu yoksa?
|