"Orada ateş yüzlerini yalar, bu
yüzden dudakları kasılacağı için dişleri sırıtır" Mumin Suresi 104.Ayet
17
yaşımda en çok konuşulan ve merak edilen en özel öğrenci bendim, Mısır'da da bu
böyle gitti. Devamlı üst mertebeli hocalarca:
“Fazla
arkadaş edinme”
(Kitap
okuma sevdamı bildikleri için sadece bana tanıdıkları bir lüks vardı) “İstediğin
kitabı bize söyle sana getirtelim
(Bazı
öğün yemeklerinde)
“Bu
gün şu çıkacak yemeği sakın yeme”
“Bu
hafta sadece şu duayı oku” gibi devamlı telkinde bulunurlardı, bu beni daha
özel hissettirdi. Ama bir şey fark ettim bu 300 yıllık okulun tüm tarihinde bu
okula seçilen en ufak yaşta ve Türk öğrenci bendim. Bu benim tam manası ile
öldüremediğim egomu okşadığı için pek üstünde durmadım ve gururlanıyordum.
Bu
okulda bir kere hataya düştüm. Oda basit bir sorunun benim milyon tane unsuru
aynı anda düşünen beynimde yarattığı kısa devreden kaynaklıydı. Soru
"Allahtan önce nasıl oluyordu da bir şey yoktu" sorusundaki o
sonsuzluğu anlama ızdırabıydı.
2
Ay boyunca sustum ve bunu düşündüm. Tam dibindeyken bu boş düşüncenin masaya
terk edilip unutulmuş bir sigara paketi gördüm izinsiz aldım ve içtim. Çok
güzeldi!
O
kadar güzeldi ki şimdi hala o tadı arıyorum desem yalan olmaz. Ama bu görüldü.
Çünkü ben izleniyordum. Ve işin boktan tarafı ben bunu 2.senemde fark ettim.
Benim
gibi bu okulda üzerine düşülen 4 öğrenci vardı. Nasıl oluyordu nasıl
yapıyorlardı bilmiyorum ama biz dördümüz birbirimizi bildiğimiz halde bir türlü
bir araya gelip konuşamıyorduk. Yan yana oturduysak kesin birimizi bir hoca
acilen çağırıyordu, yemekte karşı karşıya gelmelerimiz başladığında
hocalarımızca "artık herkesin yemekte bile belli bir yeri olacak ve sadece
oraya oturacak" emri gelmişti ve dördümüzü de koca yemekhanede dört bir köşeye
atmışlardı, odalarımızda aynı şekilde birbirine uzak farklı 4 bloktaydı. Aynı
dersleri farklı hocalardan alan 4 aynı dönem öğrencisiydik.
Tabii
insan hele ki öyle bir yerde bunun farkına varmıyor/varamıyor. Bunlar sonranın
yani şimdinin fark edilişleri.
Masum
birer bireydik, yavaş yavaş kurma kolu bağlanan ve yavaş yavaş hazırlanan bir
hız arabası gibi.
Arada
gezmeye götürürlerdi bizi, piknik yapardık tüm öğrenciler ve hocalarca. Top
oynardık, mangal yakılırdı. İlk kez bir deveyle karşı karşıya geldiğimde bu
beni heyecanlandırmıştı. Deveye binip piramitleri gezdim. Orda Mısır'ın
Müslüman Kardeşler Örgütü MKÖ'nün piramitleri bombaladığını konuşuyorlardı bana
da gösterdiler o yerleri.
Bazısı
kayıtsızdı bu duruma yorum yapmaya, bazıları ise onların bu yaptığını tebrik
ediyordu. İtiraz ettim o piramitlerin dünyaya olan önemini anlattım, normalde
bana kızmaları gerekiyordu ama Zeynel'in eli omzumdaydı.
Müslüman
Kardeşler Örgütü'nü bilir misiniz bilmem ama Mısır'da kurulu bir örgüttür. Güçlü
ve kararlı ama çok izolesi olan bir örgüttür. Bu ve bunun gibi dünyada amacına
gitmekten aciz bir sürü topluluk var.
Zeynel
beni çok korudu. Çünkü ben onun en favori bahçesiydim. 1 tohumuna 1000 çiçek
veren ender bir öğrenciydim. Buradan aldığım gücü hiç ama hiç kullanmadım.
Ama
bir gün onunla da karşı karşıya geldik.