Gerçek savaşdı bu yaşanan. Ve
yaşanmakta olan hala gerçek. Dökülen kanlar, hani şu yarılan kaşlar, çatlayan
kafa tasları veya kırılan eklemler. Hepsi gerçek. Bizler ise bir plastik
kumandaya emirler yağdırırken şahid oluyoruz gerçekçiliğini tam manası ile idrak
edemediğimiz bu yaşanan savaşları.
Size her seferinde farklı
şeylerden bahsetsemde genel konseptim hep empati ile acı tarafı anlamak oldu
sanırım. Yine bunu yapacağız, bir öncekini bir sonraki takip edecek.
Neye inanıyorsan veya neye
tapıyorsan git ve ona şükranlarını sun. Cem Yılmaz’ın dediği gibi “Krem peynire
bile tapabilirsin” bir kez olsun tapma veya inanma işlemini benim dememle
süsle. Dua et. Çünkü daha önceki paragraflarda bahsettiğim kırılan eklemler,
açılan kaşlar ve kanayan yaraların olduğu topraklar yaklaşıyor. Kapılar tek tek
kırılıyor.
Daha önce yine bu sitede
‘Mavera Günlükleri’ başlığı altında bir hikâye yayınlıyordum. İşin enteresanı
ne biliyor musunuz? Bu yazımda Mısır’da Müslüman Kardeşler’e katılmış bir
Türk’ün hikâyesini anlatıyordum. Okuyanlar biliyor. Bu gün yaşananları takriben
4–5 ay önce yazıyordum. Şunu bilmemiz gerekiyor sanırım: “Bu günün hikâyeleri,
yarının gerçekleri olabiliyor bazen’
Gerçekten neydi saf acı?
Hanginiz en son acı çektiniz tam manası ile? Evet, biliyorum ve anlıyorum. Çok
sevdiğiniz sevgilinizden ayrıldınız yakın zamanda, ailenizden birileri vefat
etti (başınız sağolsun) ve evet anlıyorum güzel bir işiniz yok ya da güzel bir
işiniz var ama paranız az geliyor. Evet evet anlıyorum, çok sosyal
olamıyorsunuz, ideolojinize uymayan gündemleri yaşamanız dayatılıyor. Belki
daha çok bir sürü sebep ve neden. Gerçekten anlıyorum ve eminim sizde
anlıyorsunuz gündelik yaşamda çektiğiniz sıkıntıları. Ama hakikatten dua
etmeniz gerekiyor şuan.
Yaşadığımız dünyada illüzyon
bezi ile gözlerimiz bağlanmış. İyi olduğunu zannettiğimiz ülkeler gibi olmak
için şuan içinde yaşadığımız güzelim ülkenin yönetim biçiminden tut işleyen tüm
çarklarına şükretmek yerine küfürler edip kendi kendimizi huzursuz etmemiz için
ellerinden geleni yapıyorlar. Aslında yapmıyorlarda, çoktan yaptılar devamını
biz kendi kendimize yapıyoruz.
Anlıyorum dedim ya bazende
anlamıyorum. Diline “Siyonist” kelimesini takıp her şeyi aynı senaryo kalıbına
sokanları, cola içmeyerek protestosunu belli edenleri, her şeye laikliği ve
Atatürk’ten bir parça kalıp felsefe sokarak düzen istismarcılarını, albayları,
bakanları, memurları, sosyal paylaşım sitelerindeki Türkçe’sini unutmuş genç
nesili. Nasıl uzlaşacağız? Nasıl bir orta yol bizi huzura götürecek? Ya da ben
mi karamsarım? Gerçekten yoldan çıkmadıkta yolda mıyız?
Bunlarıda geçelim konumuz
buda değil zaten.
Konumuz dua etmekti. Buda
değilde aslında, genel yazımızın konseptinin şifreli hali bu olsun.
Ülkeleri görüyorsunuz değil
mi? Yıllar yılı ellerinden onurları alınmış insanlar, gururları hiçe sayılmış,
ekonomileri sömürülmüş ülkeler. Müslüman ülkeler. Olacağıda buydu ya zaten. Tüm
niteliklerini ve özelliklerini elinden aldığın milletlerin sonunda
ekmeklerinide elinden alınca işte hikâye burada başladı.
Açlık! Gerçek manası ile ben dâhil
olmak üzere tadanımız var mı bu hissi? Sanırım yok, “dua edelim”de olmasın. Ama
tüm sinir harbinin ve gerisinin yaşanmasını sağlayan tek sebepde açlığın
kendisi.
Cennet neden cennettir
biliyor musunuz arkadaşlar? Çünkü “açlık” yoktur. Dünyada da açlık olmasa,
hanginiz çalışır? Hanginizin petrole ihtiyacı olur? Bir düşünün
acıkmayacaksınız bir daha ne yapardınız?
Yanı başımızda yaşanan sinir
harplerini izleyip güzel notlar almamız gerekiyor. Ülkeler ayaklanıyor, ülkeler
uyanıyor. Heyecanlı beyinler istiyor ki birkaç günde olan olsun ama işte bu
işler böyle olmuyor.
Bir gün biri çıkar ve“One
Minute” der ve çarklar artık başka döner. Sen bu “Bir Dakika” diyen adamı
seversin sevmezsin ayrı, zaten konuylada bir alakası yoktur sevip sevmemenin.
Ama bilirsin ki kanında geçmiş tarihe dayalı en büyük hükümdarların asil kanı
vardır.
Bu konuya tekrar döneceğimi
belirtmek istiyorum.
Birkaç gün önce bir
arkadaşımla konuşuyorduk bu olayları. Kendisi Ürdün’lü lakin 25 yıldır
Türkiye’de diş hekimliği yapıyor. Arkadaşım dediğime bakmayın yaşı bayağa
vardır aslında. Kendisi tam bir arap. Annesi Filistin’li babası Ürdün’lü. O
coğrafyaya çok hakim bir görüşü var. Türkiye’de oy kullanmayan ve Türk
siyasetinde hiçbir fikre eğimi olmayan bu adam bana şunları dedi:
“Enes! Saddam tam bir pislikti,
kendi halkını katletti. Usame Bin Ladin’in yaptığı ortada ve sana saymaktan
bıkmayacağım bir dolu isim daha var sizin bilmediğiniz. Ama bu adamların arap
dünyasında bazı ortak noktaları var. Ne kadar kötü olsalarda birincisi batıya
karşı duruşları ve kafa tutmaları, ikincisi ise arap dünyası adına konuşmaları.
Bizim topraklarımızda bizim adımıza bizi sahiplenerek çıkıp konuşan çok az adam
vardır. Neden Türkiye’de Türkler adına konuşan birisi yok? Çünkü böyle bir şeye
gerek yok. Türkler yıllar yılı kendi kendilerini mahallelerden köylere,
köylerden şehirlere, bölgelere kadar birey birey savunmuşlar korumuşlar.
Satılmamışlar ve kendi değerlerini kaybetmemişler. (Türkleri kastederek) sizler
asimile olmamışsınız, yapamamışlar. Ama arap dünyası bu meseleye aç. Onların
adına konuşan, onların adına onları sömüren kişilere kafa tutan lidere aç. Bu
yüzden bu domino etkisinin mimarı “one minute” diyen Tayyip’tir.”
Döneceğim dediğim konuya
değinmek istiyorum. Burada sizlere Tayip fanatikliği yapacak kadar ucuz bir
adam değilim. Ya da size “görün işte, helal olsun Tayyip’e o yaptı tüm bunları,
o süper adam, mükemmel lider” falan demeyeceğim. Amacım bu değil zaten.
Ülkeler var arkadaşlar.
Onursuzlukla, gurursuzlukla ve sonunda açlıkla savaşan devamlı iç çatışmalar
yaşayan liderleri satılık ülkeler bunlar. Çoğu ile aynı dine mensubuz. Kendi
toprağımızdan, kendi dilimizi konuşan kendi menfaatlerimizi ve çıkarlarımızı
koruyan ve yeri geldiğinde salyalarını üzerimize akıtmak isteyen ağızlara
haddini bildiren bir lider. Ve bir yandan da dünyadaki bu olayları görüp Türk
Halkı’na “sizlerde sokağa çıkın kaos yaratın” diyen ana muhalefet partiside
var. İşte size iki resim arasındaki yedi fark.
Felaket tellallarını sevmem.
Bilirsiniz hani şu masa başında ülke kurtaranları. Yakın tarihlerini bilmeyen
ama yarını tahmin etme çabasındaki insanlar. Ben size “yanacağız, savaş
geliyor, yandık bittik öleceğiz temkinli olun” demiyorum. Aksine tüm dünya
gelse üzerimize tekrardan püskürtecek gücümüz olduğunu söylüyorum. Bahsettiğim
ülkelerdeki insanların elinde benim ülkemi yöneten adamın resmi dönüyor. Ve
unutmayın adı geçen ülkeler zamanında bizimdi.
Bırakın kendi kendinizi veya
birbirinizi yemeyi heleki dünyanın gözü üstünüzdeyken. Bırakın şu dünyayı
umursamayan tavırlarınızı heleki dünya sizi bu kadar isterken. Üç günlük, beş
günlük planların sizi üzmesini bırakın on yıl yirmi yıl sonra nerede
olacağınızı hesap etmek varken. Bırakın düşecek düşeceği yere düşsün.
Bir gün birisi çıkar dünyayı
değiştirmek için bir dakika ister, ona bir dakikasını verin.