Adı Begüm olan İzmir’de nefes alan kıza.
Evet hatırlıyorum bende. Başta seni ve sonrasındaki tüm
materyalleri. Birbirimizi bıraktığımız yerden sonrasında senden nasıl bir
habersem takdir edersin ki sende benden bir habersin. Ama işte dünya değişiyor
ve bizler birkaç wep sitesinde birkaç gülümseyen profil fotoğrafları arkasına
saklanmışız. Bakıyorum, gülüyorsun. Bakıyorum kalabalıksın. Bakıyorum yine
elinde Winston. Diyorum ki o orada bir yerde ve aynı çizgisinde.
Saçlarım beyazladı biliyor musun? Yaşlandığımı hissettiriyor
bu bana ve işin garibi mutlu oluyorum. Sende yaşlanıyor musun? Onu da geçtim,
mutlu musun ilk kez öptüğüm kız?
Aklıma geliyor şiddetim, nahifliğin, tebeşir kokusuna
karışan muhabbetler. İsimlerde biraz zorlanıyorum. Demir başlar hariç gelmiyor
bile aklıma. Facebookda olmalarına rağmen bile gelmiyor aklıma biliyor musun?
Gelmesinde zaten önemli değil. Birkaç yalan yıl yaşadığımı
daha iyi anlatıyor bu hafıza eksikliği bana, iyide olmuyor değil.
Bir gün çok güzel bir şekilde dövmüşlerdi beni, üç gün okula
gelmeme sebebimdi o dayak. Sen bunu hiç bilmedin. Senin için yaptığım en güzel
şeydi o aralar belki hatta. Gülüyorum şuanda, çünkü sana değerdi. Daha fazlası
da değerdi. Sahip olduğum en uysal insandın ve sonradan bulmak adına
kaybettiğim en temiz insan.
En çokta sigara içmeni seviyordum senin, bilir misin bilmem.
Senden sonra hepsi sigarama laf etti çünkü. Şöyle bir bakıyorum da sen bana
yokuş aşağı inmek gibiydin. Seni tanıdığım için hala mutlu olma sebebim ne ki
acaba?
Resimlerine bakıyorum, hem de tahmin etmeyeceğin sıklıkta.
Büyümene şahit olmak canımı acıtmıyor değil. Büyüdüğümü hissetmem de aynı
şekilde. Aslında sana bir şeyler yazarken kafamdan geçmiş zamana ait “şu şöyle
yapardı, bu böyleydi hatırladın mı?” demek geçiyordu ama sanırım öyle şeyleri
pek kullanmayacağım.
Seninle sessizliği paylaştığım bir an aklıma geldi sadece,
sanırım tarih kitabında sadece kitaba yazarak konuştuğumuz o andı bahsettiğim
an. Konuşmanın yasak olduğu zamanlarda konuşma isteğimizi dindirmek adına
yaptığımız şekerleme tadında tam 45 dakika.
Vakti varken bedenimin zamandan tek istediğim sivilcelerimin
kaybolmasıydı sanırım. Gerçekten o kadar küçüktük işte. Hiç yakışmamasına
rağmen yarım kutu jöleyi saçımla arkadaş ettiğim zamanlarda sen saçımın
sebebiydin. Sahi ne oldu o ufak çocuklara?
Hadi söz ver şimdi bu satırı okurken. Belki ilk ve son kez
seni meçkanın (sanırım borkoptu sitelerin ismi) oradan alayım ve İzmir’i
gezdireyim. Elin elimde olsun ama. Yaşlandığını göreyim. Ben senden gittim
gideli neler geldi başına anlat olmaz mı? Olmaz deme olur, bir simit birkaç
bardak çay ile güleriz de ağlarız da.
Suratındaki o gülümsemeni merak etmiyor değilim. Sigara
dumanını hala yutkunuyor musun? Hala bir nefes çekip duman içindeyken
konuşuyor, cümlenin arasında bir nefes daha verip devam ediyor musun konuşmaya?
Halen daha Yıldız Tilbe’yi daha bir ayrı seviyor musun?
Halen sakin kalabiliyor musun olaylar karşısında?
Sanırım bu tahminlerimin bir bölümü halen sürüyordur.
Çektiğin fotoğraflar haliyle dile gelmiyor ve haliyle onlara sorular
soramıyorum. Ama bazen de anlatıyor kendini. “Kesin şu olmuştur, ona
gülüyordur, kesin bu tarz bir şeydir” diyorum.
Bir notun var bende (bir sürü varda, özellikle bir tanesi
var sakladığım) “Bu gün için yarına söz verelim mi?” yazıyor. Sormadım geçen
zaman zarfı içinde, acaba şarkı sözümüydü? O zamana ait kalifiyeli bir arabesk
sözün bir bölümümüydü? Doğaçlamamıydı? Ya da başka bir şey mi? Ama hep
okuduğumda “söz” / “verelim” diyorum.
Bir şehir düşün büyüdüğüm bir şehir, denizi olan bir şehir,
ilk ve ortaokulunda lisesinde okuduğum bir şehir. Yıllarca suyunu içtiğim bir
şehir. Adı İzmir. Ve beni düşün küsmüşüm İzmir’e bir bağım bir zamanım bir
isteğim kalmamış. Hayatım boyunca hastalıklı şu beynimin birde duygusal olması
sebebi ile çok çektim. Sen anla neden neye küstüğümü. Ama sana söz verdiğim
gibi, senin için sana sen istediğin takdirde geleceğim. Ne kadar büyüdüğümü
görmek için seni görmem gerek gibi hissettirdin bana işin açığı.
Sen şimdi kim bilir hangi şehirlerde hangi insanlarla
arkadaşsın. Kim bilir belki bambaşka bir insan oldun ve bende artık çok
başkayım. Belki hala aynı takımı tutmuyor aynı rengi sevmiyor ve aynı yemekleri
çoktan bıraktın. Belki dünya görüşün bile ters benim görüşüme. Farkında olmadan
birbirimize küfür bile ediyoruz olma ihtimalini düşün. Belki o çok kızdığın ve
ülkende yaşamasını istemediğin insanlardan biriyim, belki de hayat zevklerini
anlamayacak kadar bağnaz oldum. Fark eder mi ki? Kendi adıma zerre fark etmez
bilmeni isterim.
Senden sonra ne oldu bana? Neler yaşadım, kimi sevdim, kime kızdım.
Kimlerin peşinde koştum kimleri peşimden sürükledim. Yazsam fark eder mi? Merak
ettin mi hiç? Ben merak ettim işin aslı. Ama tabii ki anlatmayacağım, anlatsam
komik olurdu değil mi? Hem de çok komik olurdu.
Plastik bir klavyeye bir sürü duygusal veya mantıksal cümle
yüklemeyeceğim. Sadece bilmeni isteklerimi anlatmakla görevli kıldım kendimi.
Kimsenin anlamayacağı sadece senin anlayacağın bir şeyler yazmak için çalıştı
parmaklarım ve aynı şekilde yordum gözlerini. Bu arada gözlerinin beyazı hala
beyaz ve ben o kadar beyaz renkli bir göz görmedim eğer deklanşörlerin ve
objektiflerin beni yanıltmıyorsa.
Bir fotoğraf daha var. Tarih hocasıydı sınıf hocamız
sanırım. O adam falan var. Tarihi bir yere geziye gittiğimiz o günden kalma.
Otobüsün en arkasındayız. Ben o kadar ufağım ki kanatlarım altına almışım seni,
düşün ne kadar ufacık olduğunu. Beyaz suratın güneşten kızarmış, üzerimde en
sevdiğim ama kışlık olan Cradle Of Filthe giysisi var. Sıcaktan yanmama rağmen
çıkarmamaya diretmişim belli. Meraklı, heyecanlı az sonrasını düşünmeyen bir
sürü çift gözde yanımızda. Herkesin en iyisi olduğu bir anın fotoğrafı bu.
Senle benim fotoğrafım. Mutluluğu çocukken yakalamış birkaç iyi insanın
fotoğrafı.
Özledim sanırım seni.
Hiç aklımda yokken.
Görüşmek ümidi ile.