Yazdıkları (23) |
Yazı Türü:
- Sıralama:
|
Kitaplara Ekledikleri (3)
|
59 adet kayıt bulunmuştur.
13.1.2017 09:51:23
-
selamlar
Bir sene sonra bile olsa, Hoşgeldiniz!
|
13.1.2017 09:44:40
-
Kadınlar neden şiir yazmaz?
Bu konuda farklı görüşler var. "Kadınlar neden..." ile başlayan tek soru da bu değil zaten. - Kadınlar neden bilim yapamaz? - Kadınlar neden icat yapamaz? - Kadınlar neden roman yazamaz? - Kadınlar neden müzik yapamaz? - Kadınlar neden beste yapamaz? - ... Farklı görüşlerden bazılarını sunayım izninizle: - Kadınlar "seçicidir". Bunları yapmaya zaten gereksinimleri yoktur. Onlar tarafından seçilebilmek için erkekler bu rolleri üslenirler. Duvarları resimlerle süslü mağaralarda "bolca" kadın iskeleti bulunmasına rağmen resimsiz mağaralarda sadece erkek iskeletlerinin çıkması, erkeklerin kadınlar tarafından seçilebilmek için ressamlığa soyunduğunu göstermiyor mu sanki? Pablo Neruda, daha sakin bir kasabaya çekilip yazılar yazarken, onun şiirlerin bazılarını çalan ve köyün en güzel kızını bu şiirleri kullanarak ayartan "postacı" delikanlıyı da örneklerime katmak istiyorum. Niels Bohr -Einstein'ın yardımcılarından- günlüğünde, "Şu formülü bulayım da eşimle aramı düzelteyim..." diyor. Tüm gece çalışıp buldukları, Einstain'ın düşünüp de anlayamadığı şeyler. Yeni evlendiği eşiyle arası düzelsin diye o kafa nasıl çalışmış acaba? Kadın içgüdüsel olarak çocuğunun nasıl olmasını istiyorsa, kendine öyle birini bulur (arar, tercih eder). Erkekler seçilebilmek için kılıktan kılığa girer. Erkek sadece kendilerini seçen birden fazla kadın varsa, onların arasından birini seçme şansına sahiptir. (Bir çok kaynaktan sentezlediğim, bana ait olmayan veri). - Bir diğer görüş ise; kadınlara, tarih boyunca hiç kendilerini gösterme şansı verilmediği yönünde. Mozart'ın neredeyse tüm bestelerinde kız kardeşinin de somut emeği var. Müzik (beste yapmak ve saraylarda icra etmek) karın doyurmadığı için, kız kardeşi müzik dersleri vererek evin geçimini sağlamak zorunda kalıyor. Ama kaçımız onların hazin öyküleri içindeki "kadının" adını anıyoruz ki? Dönemindeki tüm kadınsal problemlere rağmen adını buluşçu bilim insanları arasına altın harflerle yazdırmayı başaran Marie Curie'nin hayatı da iyi bir örnek olabilir. Peki ya sayısal veriler ne diyor? Yüz binlerce sanatçı, bilim insanı,.. , erkek arasında kadının sayısal yeri ne durumda? Eskiden parmakla gösterilecek kadar az olan kadın bilim insanlarının, ressamların, müzisyenlerin, şairlerin, .., kadının -biraz daha- özgürleşmesinin ardından mısır gibi patlamasının sebebi bu olabilir mi acaba? Hiç acelemiz yok. Kadınlar yerlerini almaya başladılar. Gerisi sadece basit bir zaman sorunu. Saygılar.
|
13.1.2017 08:19:44
-
Yorum seçeneği kapatılsın, çok korkunç yorumlar var yazmak istemiyorum diyenler...
Bence de "yorum" seçeneği kapatılmasın. Ancak kötü yorumlar kimsenin moralini bozmasın. Kötü ve eleştiriden uzak yorum yapanlar çok "değerli" eleştirmenler mi ki, sonuçta. Kaldı ki, çok değerli eleştirmenlerin ünlü yazarların ilk yazılarına nasıl gözlerle baktıklarını biraz araştırıverin. Bu siteye üye olup yorum yazabilen kendini edebiyata yakın hissedenler sadece bu site ile sınırlı kalmamışlarsa, http://www.edebiyathaber.net/unlu-yazarlarin-ilk-kitaplari-nasil-reddedildi/ bağlantısına bir göz atabilirler. Lafım kötü yorum yapanlara değil. Onlarla işim olmaz. Kötü yorum alanlar morallerini "ünlü eleştirmenlerin" yorumlarıyla bozmasınlar istiyorum. Bence özgür bir sitede "kötü" diye düşünülen yazılara da yer verilmeli. Hiç kimse emeklemeden, tökezleyip düşmeden düzgün yürümeyi öğrenmedi. Saygılar.
|
17.4.2012 14:41:42
-
Yazılan yazının iyisi ya da kötüsü olur mu?
Bence iyi ile kötü arasında bir çok derece var. O kadar çok ki, yazıları gruplamak yerine -yapabiliyorsak- eleştirmek, yapamıyorsak fikrimizi bildirmek iyi bir çözüm. Yazıya puan vermeye kalksak; puanları 10 üzerinden mi, 100 üzerinden mi vereceğiz? Sonra, bu puanı verirken hangi sıfatı kullacağız? Eğitimli bir eleştirmen miyiz? Ünlü bir yazar mıyız? Sadece kendi öznel görüşümüzü belirtebiliriz. Bunu karşımızdakini kırmadan yapabilirsek onu eğitmiş, aksi taktirde kışkırtmış olacağız. Puanlamayı okura bırakmak da kesin bir çözüm gibi görünmüyor. Her yazıyı beğenenler olabileceği gibi hiç bir şeyi beğenmeyenler de olacak. Juri üyesi olacak birikimimiz ne kadar acaba? Bu site edebiyat sitesi ise -ki öyle- "kötü" yazıları yazanları takip edip zaman içerisindeki değişimlerini inceleyebiliriz. Kronik vakaları uygun bir dille uyarmak belki site yönetimine ya da sıfatlı yazarlara düşebilir. Amaç gelişmek olduğu sürece kötü başlangıçlar kötü kalmak zorunda değil. Yeter ki içeriksiz yazıları pohpohlamak yerine, daha iyi yazılar için yazarlarını yüreklendirelim. Saygılar.
|
17.4.2012 11:21:34
-
Sizce herkez şiir yazabilir mi?
Bence şiiri diğer yazım türlerinden ayıran bir şeyler olmalı. Herkes konuşur, ama herkes "konuşmacı" olamaz; Herkes anılarını kaleme alır, ama herkes "Aziz Nesin" olamaz; Herkes denemeler yazar, ama herkes "Camus" -ya da ... olamaz; Herkes şiir yazar, ama herkes "Nazım" olamaz... olması da gerekmez zaten. Herkes önce kendisidir, birilerinden ne kadar etkilense de -ki okuyan birinin birilerinden etkilenmemesi olanaksızdır- kesinlikle yazılarına kendi "öz"ünden birşeyler katacaktır. Ancak ilk cümlemde belirttiğim "birseyler"i de unutmamak gerekir. Aklımıza gelen ve kağıda dökülen herşey şiir olur mu acaba? Şiire benzemeyen şeyleri, zorla bu kategoriye sokmak yerine, yazım türünü değiştirmeyi denemeyi de bilmek gerekir. Şiir bir "öz" olmalıdır. Onun açılımı koca bir roman ya da en azından bir öykü olabilmelidir. Yoğun duygu ya da düşüncelerinizin, simgelerin ardındaki özeti olmalıdır. Einstein'a göre e=mc2 bile bir şiirdir örneğin. Kuşkusuz bunlar benim görüşlerim... Saygılar
|
9.2.2009 10:52:10
-
Arkadaşlar ya sizce?
İkisinin yeri ayrı. Gelişmiş teknolojiyle birleşen sinemada, hayal gücümüze görsel bir şölen sunuluyor. Bunun yanında, tiyatro konusunda, Başak'a katılıyorum. Dram türünde, oyuncular karşımızda ve bizi kendi dünyalarına çekiyorlar. Bizi kendileri yapıyorlar. Sanatçılıkları, oyunun başarısında en önemli koşul.
Epik tiyotroda durum biraz daha farklı. Yabancılaştırma denilen etki kullanılıyor. Olayın içine girmemiz istenmiyor. Aydınlatmalar, mikrofonlar, her şey tiyatroda olduğumuzu unutmamamız için. Komedi Dükkanı'nı seyrediyor musunuz? Güzel bir epik tiyatro örneği. Oyunculara seyirciler de katılıyor. Baş oyuncunun -ikide bir- terinin silinmesine bayılıyorum.
Saygılar,
|
6.2.2009 10:36:28
-
Beyin jimnastiği
Çölün ortasında kum hırsızlarının ne işi olabilir? Çok güldüm. Ne hoşsunuz. Saçmalık değil kuşkusuz, yorum bu.
Saygılar,
|
5.2.2009 18:16:59
-
Bir Firmada iş isteyenlere sorulan tek soru !
Ben kızı alırdım. Çocuklarımızdan en az birisini doktor yapıp bolca hayat kurtarmasını sağlardım.
Çok mu bencilce? İşe alınmasan da olur. Başka iş bulurum.
|
5.2.2009 18:13:49
-
Beyin jimnastiği
Balon hikayesi...
|
4.2.2009 16:33:45
-
Özgür Roman'dan beklentileriniz...
Ne güzel bir aile. Çok şanslısınız.
|
|
Yorumları -
73
SEYİRCİ GİBİ SEYİRCİ OLABİLMEK
()
-
3.12.2020 10:04
Oysa Avrupalılar oynamayı da seyretmeyi de çok iyi biliyorlar, değil mi? Uzun bir yol katederek gelmişler bu aşamaya gerçi. Fransa "magandalarla" az boğuşmamış zamanında. Almanlar ve -niye ülke adları veriyorsam artık- ... da öyle. Ama barbarlıklarını geride bırakmayı becermişler. Zamanla Montesquieu'nün "It is hardly to be believed that God, who is a wise Being, should place a soul, especially a good soul, in such a black ugly body" gibi laflarına da sahip çıkmayarak iyi yol katetmişler.
Bazıları işi abartmış, 10,000 - 20,000 kişilik tiyatro kompleksleri bile inşa etmişler milattan önceki antik devirlerde. İlk tiyatro eserlerinden dünyayı sarsan yapıtlara (Şekspir = shake+sphere) kadar geçen yaklaşık 2,000 yılda bir iyi öğrenmişler seyretme adabını. Bu güne gelene kadar da bir 400 yıl ekleyelim... ufff... kimi kimle kıyaslıyoruz ya... Biz daha dün ...toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok... değil miydik? ...korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocuk... değil miydik? Ne kadar zaman geçmiş aradan, 2,400 yıl değil ya...
Her şeyimizi kaybetsek de umudumuzu asla... Ben kendi adıma büyümesi göremeyeceğimi bildiğim ağaçları ekmeye devam ediyorum. Hazır ormana konmak kolayı...
|
Ya yanacaksın ya yanacaksın Fransa
(Enes Evci)
-
Günlük
13.1.2017 11:08
Dediklerinize katılıyorum Enes bey. Son iki cümlenizi pek anlayamadım sadece. Bahsettiğiniz ülkeler ne yazık ki tarihte bolca yandı. Onlar yanmanın acısını oldukça iyi biliyor ve unutmuyorlar. Tarihleri boyunca dökülen kanlarla elde ettiler bu günlerinin ferahlıklarını. Kimse onlara bir şey hediye etmedi. Onca acı ile elde ettikleri refah tabi ki bu kadar kıymetli olur. Elden gitmesin diye bu telaşları, önlemleri.
Biz de çok acılar yaşadık. Ders aldık mı acaba? Sonuca bakarsak -size hak veriyorum- pek almışa benzemiyoruz. Yakın tarihimizi bile unutuveriyoruz. Bu vurdum duymazlıkla onlar mı yanar -kafamıza dank edene kadar- biz mi, göreceğiz.
(umarım kimse yanmaz...) Saygılar.
|
Şalan Kalesi'nin Fethi
()
-
Roman Parçası olarak hikaye
12.3.2013 10:51
Telif senin köpeğin olur Beleşino. Herkes yine aynı. Bizim nesil hiç büyümüyor. Hepimizin içindeki çocuk ne ölüyor ne de büyüyor. Yeni hikayelerimi de yazacağım. Sevgiler kardeşim.
|
Şalan Kalesi
()
-
Roman Parçası olarak hikaye
12.3.2013 10:43
Beleşino, seni bulmak çok güzel. Gerçekten "ne günlerdi onlar".
Yazdıklarıma gelince, hepsi gerçek. Abartı ya da süsleme olmadan anlatsam daha mı güzel olurdu yani?
Sevgiler.
|
Ayaklarım
(Verda Pars)
-
Günlük
Yalınayak gezmekten benim tabanlarım köpek patisi gibi oldu. Şimdi ne taşlı yollar rahatsız ediyor ne de kar.
|
Şaka Hayat
(Lale Gümüşkaya)
-
Günlük
İşkencede kaybettiğim kardeşimin bir şiirinden bir bölüm aktarayım hayat hakkında:
Yaşam bir su ise akıp giden, Yaşlılık deltasıdır, Gençlik ise çağlayan.
Saygılar,
|
Melek Dediler ANNE
(Hüseyin Ak.)
-
Günlük
Ferhan Can'dan güzel bir şiir yazmışsınız. Sanırım şöyle devam ediyordu:
Seni sordum geceye Dillerdeki heceye En bilgili hocaya MELEK DEDİLER ANNE
Seni sordum dağlara Üzüm biten bağlara Eski yeni çağlara MELEK DEDİLER ANNE
Seni sordum yazlara Bizden olan yüzlere Ova ile düzlere MELEK DEDİLER ANNE
Seni sordum vatana Toprağımda yatana Düşmanıma çatana MELEK DEDİLER ANNE
Seni sordum Dünya’ya Sonra güneşe aya CENNETTEKİ YUVAYA MELEK DEDİLER
Saygılar,
|
....hayat...
(melek. melek)
-
Günlük
Bilgisayardaki "Geri Al" komutu gibi yani... Ne güzel olurdu sahi.
|
HEPSİ BUNDAN İBARET....
(Nermin Gömleksizoğlu)
-
Günlük
"Ömür dediğimiz şey, küsecek kadar çok mu?" İlter Yeşilay ne güzel demiş...
|
Sandık
()
-
Korku-Gerilim
Ali bey,
Çok doğal bir anlatımınız var. Bir çok kişiye abartılı gelebilecek, aslında hafifletilmiş bir olayı düşlediğinizi ve kağıda döktüğünüzü görüyorum. Bakalım devamında ne olacak?
İmla konusuna değinmek istemiyorum. Nasılsa roman bitince el birliğiyle düzeltiriz.
Saygılar.
|
Şah-mat
()
-
Roman
Bu yazınız roman bölümünde. Bu bölüm için bana biraz kısa geldi. Tabi devam edecekseniz başka.
Saygılar,
|
TAŞ
()
-
Fantastik Roman
Timur bey,
Sami'ye kadarki bölümü bir bilimsel dergide (kaynak da göstererek) derleme-makale olarak yayınlamak gerekir diye düşünüyorum. Sonraki bölüm, roman havasında ve hoşuma gitti.
Saygılar.
|
Dokunuş
()
-
Mistik Roman
Timur bey, yine ben...
İsterseniz önce detaylı olarak eleştireyim: Romanınızda çok fazla bilimsel konuya değinilmiş ve bunların romanın özü ile hiç bir alakası yok. Örneğin Quantum'un ne olduğunu, bırakın bu siteyi, Türkiye'de kaç kişi biliyor? Bir sorun kendinize. Sadece fizikçiler. Siz fizikçi misiniz? Quantumla ilgili ansiklopedik bilginin dışında bilgileriniz mi var? Varsa bundan okura ne? Sizin okurlarınız çok kitap okumuş insanlar olacaksa, romanın anlatıcısı olarak birkaç isimle ve simgeleşmiş kavramlarla onlara göndermeler yapabilirsiniz. Ancak çok okumuş kavramı da biraz karışık değil mi? Okumuş ama ne okumuş. Fizik mi, kimya mı, tıp mı, sanat mı, edebiyat mı, felsefe mi? Her konuda bilgi sahibi olmak zor inanın. Peki kahramanlarınızın bu kadar fizik bilgisi nereden geliyor? Fiziği bu kadar iyi bilen birilerinin diğer konularda da biraz daha kültürlü olmaları beklenemez mi?
"Ve hayatında ilk kez yapmadığı bir şey yaptı. Quantum'da bahsedilen enerji gönderilmesini. Nasıl yapacağını hiç bilmeden hem de. İçgüdüsel olarak belki de. Sonraki birkaç gün bu şekilde devam etti." Ben bu cümleden pek bir şey anlamadım. Kafanızda canlandırdığınızda eminim daha açıktı bu cümleler. Ama kağıda dökülürken biraz acele edilmiş olabilir.
Hastane kısımları biraz uzun geldi bana. Toplam 15 sayfadan yaklaşık ikisi burada geçiyor. Ancak o arada pek de önemli gelişmeler olmuyor. Bir de hastane ilgili terimler de çok kullanılmış ve tekrarlanıp durmuş. Hadi tomografiyi biliyoruz; ama başına gelmeyen, o bölümde yatmayan "reanimasyon"u nerden bilsin?
Uyumsuz cümleler de okunulurluğu biraz bozmuyor mu sanki? "Deniz, karşısında durgun bir haldeydi. Rüzgar da hafifçe esiyordu. ...". Konu deniz ve rüzgar, o halde "... Akıyordu su. Esiyordu rüzgar." ne demek? Denizi birden bire bir akarsu olarak karşımıza çıkarıveriyorsunuz. Örnekler çok ve bütünlüğü bozuyor.
Şimdi gelelim olumlu yanlarına. Bir kere oldukça güzel kurgulamışsın olayını. Karakterlerini seçerken de oldukça yanlı davranmışsın (Bu bazıları için olumsuz davranışsa da ben de dahil bazıları için de olumludur). İsim seçimlerine de dikkat etmişsin. Bence bu da çok önemli.
Böyle bir eleştiri mi bekliyordunuz? Yaptım işte. Ancak bana göre bir yazının bu şekilde eleştirilmesi yerine aşağıdakilerin önerilmesi gerekir:
- Yazıyı yazın (şu anda yaptığınız aşama).
- Yazıyı gözünüzün önünden kaldırın.
- Yazıyı tekrar yazın.
- 2. ve 3. maddeleri bir önceki yazı ile bir sonraki arasında pek bir fark kalmayıncaya kadar yineleyin.
Sabrınıza teşekkürler, saygılar.
|
Dehşet Saatleri
()
-
Roman
Edebi yorumlar bu saate kadar diğer otoritelerinizden (ya da -mizden) gelmediğine göre otorite olmayan biri olarak kendimi konsül atıyor ve ben eleştiriyorum. Sayın Salih bey, bence oldukça iyi bir olayı ele almışsınız. Anlatım tarzınız da kurgulamanız da oldukça sağlam görünüyor. Türkiyemizde Amerikanvari böyle olaylar pek fazla olmuyorsa da olayın bu yönde eleştirisine ancak siz izin verirseniz girebilirim. Ancak yazınız bana sanki bir sahne anlatımı gibi geldi nedense. Herkesin rehin almalı filmleri bolca seyrettiğini -haklı olarak- varsaydığınızdan dolayı, sahne tasvirlerine yer verme gereksinimi duymamışsınız. Olayın bu yönünü de "yönetmene" bırakmışsınız. Keşke bu yazıyı hikaye olarak düşünseydiniz. Romanlardaki o ağır, tasfirlerle dolu havayı yakalayamadım.
Sanırım devam edeceksiniz. Ben de...
Saygılar,
|
Diğer Kişiliğim
()
-
İzlenimci roman
Melih bey,
Yazının başında edindiğim izlenim, devam eden sayfalarda nedense değişiverdi. Yani iyi başlamış, ancak çok aceleye getirilerek bitirilmiş gibi geldi bana. Yanılıyorsan lütfen uyarın. Benzer şekilde, yazınızın sonlarına doğru, yazım kurallarına da hiç önem verilmemiş. Saygılar,
|
Valud
()
-
Roman
İyi günler Aytunç Üşümezoğlu, On dokuz sayfanızı okumak 19 dakikamı almadı. Çok akıcı. Teknik açıdan da kusursuz bir anlatımınız var. İyi bir roman olacağı kesin. Bekliyoruz. Saygılar
|
Sonsuzlukta Kuruyan Yağmur Tanesi
()
-
Roman
Şunu merak ediyorum: Kitap devamlarında hemen eklenme yapılmıyor. Editör kontrolünü bekliyor yazılar. Peki aynı sayfaya farklı iki ya da daha fazla devam sayfası aynı anda gelirse ne olacak? Hangisinin ekleneceğine editörler mi karar verecek? Belki oylamaya da açarsınız... Saygılar,
|
Aşk ve Ateş
()
-
Roman
Merve hanım,
Buradaki yazıları bir kere hepimiz okuruz. Ama eleştiri ya da yorum başka bir şey. Ayrıca çok da zor, çünkü sorumluluk gerektiriyor. "Ne desek sizi kırmayız", "ne yazsak sizi çoştururuz", ya da "ne yapsak size yazarlık eğitiminin süre alacağını anlatabiliriz?" gibi soruları da yanıtlamamız gerekiyor. Ama biz ne dersek diyelim siz devam edin. Önce romanınızı tamamlayın, sonra size hatalarınız söylendiğinde onu tekrar yazıverin. Böylece bizim dışımızdaki okurlarca da tutulun. İnanın, bir çok halk yazarımız da böyle yapıyor. Saygılar,
|
Neşter Kılıfı
()
-
Sahibinin bile kalıplaştırıp şekillendiremediği bir tür
Sayın Enes bey,
Eleştiri istemediğinizi söylüyorsunuz, ben de eleştiremiyorum. Elinize sağlık.
Yazınıza değil de yorumlarınıza bakınca biraz şaşırdım. Roman içinde roman metodu benim de pek ilgimi çekiyor. Aziz Nesin'de de benzer bir üslup var bildiğim kadarı ile. Bir çocuk okuduğunda başka bir şey anlarken, az okumuş biri başka, çok okumuş biri başka mesajlar alıyor. Bu nedenle yabancı dillere çevirisi en zor yazarlarımızdan biri kabul ediliyor. Ancak buradaki yazınızda, bilinçli olarak yaptığınızı söylediğiniz tüm yazım hatalarını, bildiğim tüm kriptoloji formüllerine (Encryption'dan tutun da Vigenere Cipher'lara kadar) uygulamama rağmen hiç bir sonuç alamadım. "Neşter kılıfı" da zaten kalın ve büyük harflerle yazıldığı için anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir sistematiğe bağlı değil. Yanılıyorsan lütfen uyarın. Sanırım şaka yaptınız.
Türkiye'deki 10(?) yazar Türk insanının istediğini, beklediğini yazdığı için yayınevlerince elüstünde tutuluyorlar. Aykırı olan binlercesi de ekmeğe muhtaç yaşıyor. Onlara gıpta etsek bu sitede yazmazdık. Saygılar,
|
Katil Kim
()
-
Polisiye
Sayın Yasin bey,
Bence de yakaladığınız konuyu ziyan etmeden işlemeniz gerek. Bunun için tek gereksiniminiz daha fazla okumak olabilir. Okuduğumuz her şey bize bir şeyler katar. Hiç kimse size başkasının üslubunu çalmışsınız demez. Sadece falancadan etkilenmiş gibi laflar edilir. Başka birinden etkilenmeyen ne bir yazar ne de başka alanda bir sanatçı olduğunu unutmayalım. Saygılar,
|
|
|
|
Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar
|