Şiir yazmak yada okumak nasıl insana huzur veriyor yada hoşnutluk kazandırıyorsa.Roman okumak nasıl insanı etki altında bırakıyorsa.Müzikte öyledir.
Müzik hayattır. Sadece duygusal bir söylem gibi görmeyin bu sözlerimi. Müzik hayattır çünkü tarihten bu yana her alanda kullanılmıştır. Önce müziğin ortaya çıkışına birazcık da okuduklarımdan faydalanarak kendimce bir yorum getirmekle başlayacağım sözlerime.
Doğaya bakın. Canlıların çıkardığı sesler, doğa olaylarının kulaklarımızdaki tınıları, insanların konuşması hatta gülüp ağlaması ne denli ritmiktir öyle değil mi..Bu güzel armoni insanlığın öylesine hoşuna gitmiştir ki taklit yoluyla bu sesler yinelenmiş ve ahenk beraberinde ritim duygusunu getirmiştir. Bir başka yorumum ise müziğin korunma amaçlı ortaya çıktığı yönünde olacak. Tarih boyunca gelişmekte olan insanoğlu, ilk zamanlarında doğa olaylarını bizim kadar sağlıklı yorumlayamıyordu elbet. Eğer yorumlayabiliyor olsaydı bütün o mitolojik öykülerden ve zaman zaman içine düştüğümüz o büyülü dünyadan mahrum kalırdık.
Rüzgardan, denizden, yağmurdan kendine özgü anlamlar çıkaran en eski atalarımız belki de onların seslerini taklit etme yoluyla bu güçlerle anlaşmaya çalışıyorlardı. Hatta belki de o güçlere gözdağı vermekti amaçları.
Vahşi hayvanları da unutmayalım. Şimdiki avcılık o zaman olsaydı, asla baterinin sesini duyamayacaktık belki de. Ya da darbuka gibi bir müzik aleti olmayacaktı. Fakat gerek bu hayvanları kandırmak için onların seslerini taklit edip avlarını çekmek, gerekse onları korkutma amaçlı daha yüksek sesler çıkarmak için yine müzik denen mucizeye ilk adımı atmıştır insanoğlu.
Müzik evrenseldir. Güzel bir müzik duyduğumuz zaman hangi dilde olursa olsun ilgimizi çeker. Fransızca bilmeyip Edith Piafsevmek, İngilizce bilmeden Frank Sinatra'nın hayranı olmak işten bile değildir.İster inanan bir insan için kendi dininin ezgilerindeki ilahiler olsun, ister küçük bir çocuğun ilk defa duyduğu bir şarkıya verdiği tepki; müzik herkes içindir ve keyiflidir.
Müziğin keyif alma dışında kullanıldığı bir diğer alansa sağlıktır. Roma,Çin Ve Yunan uygarlıklarından günümüze dek görülmektedir ki, bir tedavi yöntemi olarak müzik oldukça olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Seslerin yaydığı titreşimler, ruha birbirinden farklı etkilerle yansır. Düşünün ki hareketli bir müzik çalıyor ve canınız sıkkın. İki seçeneğiniz vardır. Ya o halinizden sıyrılır ve tempo tutmaya başlarsınız ya da müziği kapatırsınız. Hoşunuza gitmeyen titreşimlere sahip bir müzikse canınızı sıkar, bulunduğunuz ortamı değiştirme şansınız yoksa o müzik sona erene dek sancılı anlar yaşarsınız.Buna en iyi örnek sanırım minibüslerde çokça çalınan ve insandan ne kadar yaşama hevesi varsa hepsini alıp götüren yoğun duygusallık içeren şarkılardır. Sevenlerine sonsuz saygımız var elbette fakat irade dışı dinlendiğinde pek de hoş olmuyor.
Döneminin en büyük İslam felsefecilerinden biri olan Farabi muskinin tedavideki yeri hakkında oldukça önemli çalışmalar yapmıştır. Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını yapan Farabi, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etmiştir. Türk musikisindeki bir çok makamı bu yöntemi kullanarak inceleyen Farabi her makamın insan psikolojisi hatta bedeni için yaptığı etkileri de sıralamıştır.
Hepimizin yakından tanıdığı bir iki makama bakalım:
UŞŞAK MAKAMI: Kuşluk ve ikindi arası etkilidir ama özellikle Perşembe günü daha etkilidir. Kalp, ayak rahatsızlıklarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır.
SABA MAKAMI: Seher vakti en etkilidir. Yiğitlik, cesaret, kuvvet ve rahatlık verir. Bütün makamları ele alma gereği görmedim. Bu iki örnek bile yeterince açıklamaktadır müziğin eşsiz ve mucizevi gücünü. Müzik hayattır. Ruhun ve bedenin en güçlü tedavi yöntemidir. Mutluluk kaynağı

|