Yağmur damlalarını dökerken boş sokaklara bende altında sırılsıklam ve yavaşça yürüyordum. Saçlarım ıslak, pantolonumun paçaları çamur içinde, çantam ve içindekiler sırılsıklamdı. Yoldaki insanlar o şimşekli ağır havadan kaçarken ben sakince ıslana, ıslana yürüyordum. Eve gidip ıslak üstlerimi çıkaracak, kendime bir kahve yapıp derslerimin başına oturacaktım. Apartmanın kapısına geldiğimde cebimden anahtarımı çıkardım ve bıkkın bir şekilde açtım dış kapıyı. Merdivenleri 3’erli 4’erli çıkıp hemen ulaştım evin kapısının önüne. Zaten bina üç katlıydı, ben ise 2. katta oturuyordum. Çantamı masanın üstüne bıraktım ve ıslak olan üstlerimi çıkarmaya başladım. Bir yandan da kahve için gerekli olan suyu kaynamaya koymuştum ocağa. Çantamdaki ıslak defterlerimi çıkarıp, çalışma masamdaki diğer kitapların yanına koydum. Ders programına göre dizmiştim kitapları. En üsteki yarının derslerine ait kitaplardı ve yarı ıslak olan kitapları ise sondan iki kitap önceki yere koydum.
<Perşembe günü yine o ders “Fen ve teknoloji” vardı maalesef. Çok sıkıcı geçiyordu çünkü. Bugün yağmurun sayesin elektrikler kesilmişti ve sınıf kapkaranlık olmuştu. Değil tahta önümüzdeki kitaptaki yazıları göremiyorduk. Ders de böylece kaynamıştı. Saatleri sayan sadece ben değildim. Yanımda oturan çocuğun saati vardı. Herkes ona sorardı saati hem de her dakika. Ben hiç soramamıştım ona saatin kaç olduğunu. Yanımda oturuyordu ama bir kere bile konuşmuyorduk. Oturma düzeninden kimse memnun değildi sanırım. Sınıf öğretmeni kızlı erkekli oturtunca kimsenin hoşuna gitmemişti bu durum, özellikle de kızların. Ama ben sorun çıkartmamıştım çünkü benim için sorun değildi kiminle oturduğum. Derste hiç konuşmadığımdan dolayı yanıma kim otursa susmak zorunda kalıyordu. Bu da benim hem komiğime gidiyordu bir yandan da her yanıma oturanın benimle birlikte gözde olması sinirimi bozuyordu. Yanıma kim otursa bana benzeyip çıkıyordu. Çalışkan oluyorlardı hatta. Sanırım susmaktan derse odaklanıyorlardı istemeden.>
Islak defterimi kuruması için saç kurutma makinesiyle kuruttum.
<Saç kurutma makinesi aslında çoğu zaman işe yarıyor. Örneğin kirpik kıvırıcıya saç kurutma makinesini tutup sonra kıvırınca daha etkili oluyor, saç kurutma makinesini odaya tutarak oda ısıtılabiliniyor, ıslanmış şeyleri anında kurutabiliyor.>
Ve işe yaramıştı, defterim biraz kabarmış olsa da en azından ıslak olduğu zaman parçalanmamıştı. Ve içeriden fokurdayan suyun sesi geliyordu kulağıma. Tüp israfı yapmak yakışmazdı bana. Hemen gidip söndürdüm ve kupaya kahveyi doldurup üzerine suyu ekledim. Yağmur hâlâ devam ediyordu. Bilgisayarın başına geçtim hemen. Müzik dinlemek en çok yaptığım şeydi gün içerisinde. John Denver- Cauntry Road’ ı açtım ve kahvemi yudumlamaya devam ettim. Yavaş, yavaş akşam oluyordu. Acaba dünden yemek kalmış mı diye dolaba baktım ama hiç yemek kalmamıştı. Patates kızartması idealdi ve kola. Ardından haberler. Tabi kızartma demek kolaydı ama kızartması bir hayli zahmetliydi. Anneden görülme ocağın etrafına gazete döşeme derken, kendimi bir anda kızarttıklarımı zemini peçeteyle hazırlanmış bir tabağa koyarken buldum. Uzun bir uğraştan sonra yapılan yemeği yemek kadar zevk veren bir şey olmadığını fark ettim.
<Tek olunca insan hiç sıkılmaz. Çünkü oyunlar oynanır her ne kadar büyümüşseniz de. Örneğin yemek yaparken sanki canlı yayında bir programdaymış gibi yaptıklarımı anlatır olmayan seyircilerime yemek hakkında tavsiyeler verirdim. Evden okula, okuldan eve bir hayat yaşıyorsanız kolay geçmez zaman. Ara sıra böyle sunuculuk yapmak, yemek programı sunmak iyi gelir insana. Ama bunları sadece tekken yapabilirim birileri varken yapamam çünkü bunlar bazı insanlara tuhaf gelir. Düşünün biri yanında kimse olmadığı halde orda biri varmış gibi onunla konuşuyor. Ya gülersiniz, ya da ne yapıyor bu deyip tuhaf, tuhaf bakıp geçersiniz. Böyle şeyleri sadece küçük çocuklar yapabilir gibi gelebilir ama bence her yaşta olabilen bir şeydir. Can sıkıntısı büyük etkidir bunları yapmakta. Hep aşçı olmak istemiştim ama çevremdekiler aşçı olup ne yapacaksın demişti. Bende, puanı düşük olan bir meslek olduğu için seçmekten vazgeçtim. Ama en azından hobi olarak yapıyorum. Hobi derken kendi mutfağımda yemek programı sunuyorum. Bazen yastıklarda iyi seyirci olabiliyor. Ve yemeği her “tat” dediğimde hiç geri çevirmeyen koltuk köşelerini de unutmamak lazım. Buzdolabı ise dans yarışmalarımda çok iyi sunucu oluyor ona da laf yok.>
O sıra içeriden tuhaf bir ses geldi. Mükemmel bir olay karşısında benim tepkim “of” demek oldu. O gerçekleşen mükemmel olay ise ampulün birden dökülmesi olmuştu. Zaten ampulü değiştirmem gerekiyordu zor dayanmıştı o zaman kadar. Artık tuvalete gitmek yoktu en azından sabaha kadar. Sabah değiştirmek zorundaydım ampulü çünkü gece, gece markete ampul almaya gidemezdim. Giderdim de tembelliğim tutmuştu, onun için gitmedim. Sabaha kadar tuvalete gitmedim. Sabah ise okula gitmek zorundaydım ama erkenden kalkıp değiştirdim ampulü. Ve mutlu son artık tuvalete gitmiştim. Okula gitmek için apartmandan çıktım ve 2 dakika sonra okulun kapısından içeri girmiş oldum. O sıra Türkçe öğretmeniyle karşılaştık ve ağır, içi kitap dolu çantasını elinden alıp sınıfa kadar eşlik ettim. Sınıfa konuşa konuşa girdik ve o öğretmen masasına bende kendi sırama oturdum. Ders yine başlamıştı. Türkçe demek ben demekti. Ama gelgelelim dersin işleniş şekline. O kadar sıkıcıydı ki anlatamam. Derste uyuyordum resmen. Üstelik uyuyan bendim, en ön sırada oturan çalışkan kız. Sessiz ve 7/24 dersi dinleyen örnek öğrenci.....................