Hikayeler

ses ve koku
Okunma: 8429
.. .. - Mesaj Gönder


Doğup büyüdüğüm kasabada bıraktığım, hatırlamak istemediğim 4 numaralı olay... İlk üçü mü? Söyledim ya, hatırlamak istemiyorum. Belki sonra...

Evimizin tam karşısında, ahşap ve kerpiçten yapılma, bahçesinde dev bir dut ağacı olan 2 katlı bir ev vardı. Herdemler'in evi... Çok aykrı bir aileydi. Muhafazakar bir kasabanın, iki cami arasındaki bir mahallesindeydik ve onlar Cuma, cenaze, hasta dinlemeden, bahçede gece eğlenceleri düzenler, içip içip naralar atar, yüksek sesle, o iğrenç oyun havalarını dinlerlerdi. Çok kez mahalleliyle kavgalarına şahit olduk. Ama kapı kapıya oturmamıza rağmen bizimle hiç sorun yaşamadılar. Galiba bizim ailenin her iki grubada ait olmamasıydı bunun nedeni. Biz hem beynamaz, hem Yeşilaycıydık.
Baba Kamil Herdem, kamyoncuydu. Bakmayın adının 'Kamil' olduğuna. Kasabada adı 'Deli Kamil' di. Aslında bütün ailenin ön adıydı bu. Anne 'Deli Melahat', büyük oğlul 'Deli Halim', küçük oğul 'Deli Yalman'.
Her tarafına kadın arabeskçlerin fotoğrafları yapıştırılmış külüstür bir Bedford'ları vardı. Yoldan geldiğinde saat kaç olursa olsun, Kamil'in o iğrenç kamyona verdiği aragazının sesiyle uyanırdı bütün mahalle. Ama kimse çamura taş atmak istemezdi. O nedenle bu böylece sürüp gitti.
Hatırladığım en kuvvetli patırtı, mahalle muhtarının karısının ağır hasta olduğu bir gece yaptıkları gece aleminde çıktı. Muhtarla oğlu kapılarına dayandı, bıçaklar çekildi. Polis gelmese daha kötü şeyler de olabilirdi. Ben de çok ayıplamıştım, insan komşusunun hastasına biraz saygı göstermeli yani...
Büyük oğul Halim, hem belediyede çöp kamyonu kullanır, hem de boş zamanlarında babasıyla çalışırdı. Yalman içlerinde 'deli' sıfatını en hakedenleriydi. Abim anlatırdı hep: "Bu Yalman sahi deli. Saklambaç oynarken tabutun içine saklanırdı." diye. Hayatın akıntısına kendini bırakmış, kendinden başka kimseye zararı da, faydası da olmayan biriydi. Severdi onu mahalleli. Onlarla küs olanlar bile. Mahallenin fırınında çalışıyordu en son hatırladığım, askere gitmeden önce.
Bahsedeceğim olay yaşandığında, ben orta birinci sınıfın ikinci dönemine yeni başlamıştım. Yani 1993 Şubat'ı. Yalman askerden geleli 4 ay olmuştu. Haftasonu tatili olduğundan evdeydim. Odam zemin katta olduğu için, dışarıda bir tuhaflık olduğunu hissettim. Annemin ve mahallenin diğer kadınlarının homurtuları geliyordu. Dışarı çıktım. Kadınlar bizim kaldırımda toplanmış, endişeli gözlerle birşeyler anlatıyorlardı. "Kamil öldü diyorlar, Yalman'a birşey olmasa bari!" Anneme ne olduğunu sordum. "Deli Kamil kaza yapmış diyorlar. Yalman da içindeymiş. Kamil ölmüş diye duyduk. Yalman ne oldu bilmiyoruz." Çocukluğun da verdiği bir umursamazlıkla fazla ciddiye almadım. Mahallenin karafatmalarının yaydığı balon bir haberdi bence. Tekrar odama döndüm ve TV ye daldım. Ama karşı tarafta, Herdemler'in evinde kalabalık artmaya başlayınca tekrar çıktım dışarı. Bir kaza olduğu doğruydu, "Kamil ölmüş" diye konuşuyordu herkes. Ankara yolundaki hemzemin geçitte trenin altında kalmışlar. "Tren Kamil'in olduğu taraftan vurmuş." Yalman'a ne olduğunu kimse bilmiyordu, çünkü tüm aile Ankara'ya gitmşiti kazayı haber alınca. Herkes Ankara'dan gelecek cenazeyi bekliyordu. Ankara bizim kasabaya otobüsle 3 saat kadar sürüyordu, arabayla daha da az...
Çok geçmeden bir minibüs durdu evin önünde. Bir uğultu, bir telaş. Ağlayanlar, ağıt yakanlar. Kamilin Karısı Melahat'i gördüm kalabalığın içinde. Minibüsün yanına yatmış, siyah mantosu toz, çamur içinde saçını başını yoluyordu. Kalabalık biraz sakinleyince araçtan kafasında sargılarla bir adam indi ağlayarak. Gözlerime inanamadım, donup kaldım öylece.  Adamı gören herkes hortlak görmüş gibi bir daha baktı. Kamil'di bu. O halde cenaze kimdi? Yalman, Yalman abi... "Allah'ım ne olur o olmasın!" dedim içimden. Ne yalan söyleyeyim, babası olsa çok üzülmezdim. Az uykumdan uyandırmadı beni sınava gireceğim sabahların gecesinde. Ama Yalman Abi başkaydı. O ailenin en temiziydi. Ben de severdim o delidolu genci. Daha bir kaç gün önce bana nasıl motorsiklet sürüleceğini öğretmeye çalışmıştı. Tabi gücüm direksiyonun ağırlığına yetmeyip kaldırıma çıktığım için bir daha denemedi. Kızmadı da rahmetli. Saçımı karıştırıp: "Biraz daha büyüyünce" dedi. "Rahmetli diyorum şimdiden" diye düşündüm. Oysa inanmak istemiyordum öldüğüne. O daha çok gençti.
Maalesef doğru çıktı söylentiler. Bir saat kadar sonra ambulansla cenazesi geldi. Mahalle birden kalabalıklaştı. Arkadaşları, akrabaları, her yanımda ağlayan insanlar vardı. Sonunda bende dayanamadım, koyverdim makaraları. Oysa anneannemin cenazesinde bile ağlamamıştım. Demekki gerçekten sevdirmiş kendini herkese rahmetli.
Bahça kapısından girdiğimizde ağabey Halim ile birkaç mahalleli erkek tahta sedire oturmuşlar, yüksek sesle bir şeyler tartışıyorlardı. "Vermem" diye bağırıyordu Halim. Elini arkasına götürmüş birşey saklıyordu. "Vermem. Onu gece yanımda yatırmadan gömdürmem." İyice yanına sokulunca, arkasına sakladığı şeyin sicime bağlı bir anahtar olduğunu gördüm. "Lan ver şu kömürlüğün anahtarını." diye ısrar ediyordu kalabalık. "Vermem. Su ısıtacaksınız değil mi? Bugün gömdürmem aslanımı, gece koynumda yatırmadan. Daha Almanya'daki bacısı gelecek." Ama Halim laf anlamıyordu bir türlü. "Yav vallahi su ısıtmak için değil Halim.  Misafirler dondu oğlum içeride. Sadece sobayı yakacaklar. Sana ben söz veriyorum. Yarın kaldırırız cenazeyi. Banada mı güvenin yok evlat?" Mahallenin büyüklerinden Recep Amca araya girince yumuşadı Halim sonunda da, verdi anahtarı.
Gelenler, gidenler, yakarışlar, ağlayanlar, bayılanlar derken hava karardı. Sonunda Almanya'daki abla da geldi. Onlar kapıdan girince biraz hızını kaybetmiş olan koro yeniden hareketlendi. Artık misafirler sığmadığı için kadınlar alt kata, erkekler üst kata alınıyordu. Babam da gelince ben annemin yanından, erkeklerin katına çıktım. Hata ettiğimi çok sonra anlayacaktım.
Biraz oturduk erkeklerle. Sonra ben karşıdaki, cenazenin konulduğu odaya daldım. Bizim insanımız çocuktan cenazeyi sakınma gereği duymazlar. Cenazeyi sergilemekten çekinilmediği için çoğu kez çocuklar da şahit olur bu manzaraya. Hatta ceset nasıl kokar, onu bile bilirim. Yani göreceğim ilk ölü olmayacaktı bu. Ama bu odanın kokusu başkaydı. Ağır bir kolonyayla harmanlanmış, yoğun tütün ve çürümüş et karışımı gibi kokuyordu. Yüksekçe bir divanın üzerine koymuşlardı cesedi. Üzerinde beyaz bir çarşaf, karnında kocaman bir bıçak vardı. Bazen büyükler ne kadar da gerizekalı olabiliyor. Odada benimle birlikte 3-5 çocuk daha olduğu halde, hıyarın teki kaldırıverdi cesedin yüzündeki örtüyü. Gördüğüm diğer ölülerden pek farkı yoktu. Yalnızca alnında, kurumuş, hafif kan lekeleri vardı. Biraz daha sokuldum divana ve cesedin normal olmadığını işte o zaman farkettim. Sol taraftan anlayamamıştım ama yaklaştığımda gördüm ki Yalman'ın kafatasının sağ kısmı perişan olmuştu. Derisi sıyrılmış, solgun olan diğer tarafa göre daha parlak bir renk almıştı. O koyu mavi gözlerinin sağ tarafta olanının çukuru ezilmiş, göz küresi bir porselen misket gibi belirginleşmişti. Kulağının olması gereken yerde, ne olduğunu anlamadığım bir et parçası duruyordu. Çene kemiklerinin birbirine kaynayan eklem noktaları apaçık belliydi. Çeneni sağ tafafı tamamen açılmıştı. Çürümüş olan azı dişini bile gördüğüme yemin edebilirim. Anlaşılan darbeyi bu kısımdan almıştı. Dedim ya bazen büyükler ne kadar da gerizekalı olabiliyor diye.
Gördüğüm bu manzara yıllarca sürecek bir psikolojik travmaya itecekti beni. Çok korktuğumu hatırlıyorum. Ama gözlerimi cesetten alamadım bir türlü. Sanki anormal olan bir şeyler olduğunu hissetmiştim. Sonra sessizliği oturma odasından gelen babamın sesi bozuverdi: "Ya Kamil Ağa. Tren senden tarafa vuruyor da sen nasıl kafanda ufak bir yarayla kurtuluyorsun?" Yanında oturan amcamın "Sırası mı şimdi" der gibi babamın dizine dürttüğünü gördüm. Kamil bir ara afallasa da: "Allah'ın takdiri işte. Keşke Yalman'ıma bir şey olmasaydı da ben un ufak olsaydım. Daha düğününü bile göremedim yavrumun." diye feryat etti. Yaşadığım dehşetten çok kokunun etkisinde kalmıştım. Kolonya, tütün, çürümüş et...Birden Yalman'ın sağ gözünün kenarında sarı, altınımsı, metalik bir cisim farkettim. İyice yaklaştım, cesede doğru eğildim. Büyükler kazanın tahlilini yapmakla meşgul oldukları için beni farketmiyorlardı. Odada üç çocuk ve bir iki ihtiyar dışında kimse yoktu. Elimi uzattım ve cismi yakaladım. Yalman'ın kapalı göz kapağında bile kan vardı. Ağzının sağlam tarafı hafifçe aralanmış, morarmış dili gözüküyordu. Cisim yuvarlak, sarı bir metaldi. Hafif deforme olmuş duruyordu. Birazı ete saplanmıştı. Bir çiviyi söker gibi sağa sola sallayarak çıkardım. Elimi hafifçe çekerken gözlerim Yalman'a kaydı. Birden açlıverdi gözleri. Sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Patlayan gözü ışığını yitirmiş, grimsi bir renk almıştı. O an ayaklarımdaki bütün kan beynime hücum etti sanki. Belimden aşağısı felç olmuş gibiydi. Kafatasımdan içeri bir kazan kızgın neft yağı boca ettiler. Bağıramadım bile, gözlerimi kapayabildim sadece. Bir süre öylece kaldım. Ağlamak istiyordum, ama ağlayamadım. Karşı odadakilerin sesleri, sanki suyun altındaymışımcasına boğuk birer homurtu olarak geliyordu. Derin bir nefes aldım. Usulca tekrar araladım gözlerimi. Kapalıydı. Evet... Yalman'ın gözleri kapalıydı. Üstelik elimde metal cisim falan da yoktu.
"Ne aptalsın" diye düşündüm içimden. Ayak üstü hayallemiştim doksanlık moruklar gibi. Bu kadar korku fazlasıyla yetmişti bana. Babamın yanına oturmaya karar verdim. Elimi çekip dönecekken. Bir el yakaladı bileğimden. Yüzük ve serçe parmakları yamru yumru olmuş, bileğinden elime doğru sıcak kaygan bir sıvı akıyordu. Hayır, kan değildi. Şeffaftı ve sümüksüydü. Eklem sıvısı... Önkolunun derisi tamamen kalmış çift kemiğin içe bakan tarafındaki iki yerinden kırılmış sallanıyordu. Kolun sahibini görmek için başımı kaldırdım. Öfkeli, koyu mavi bir göz ile kanlı yuvasında bana sabitlenmiş gri bir küre bana bakıyordu. Yaklaşan bir trenin düdüğünü duyuyordum. "Ben değildim!" diye haykırdı. Sesi bir boruya üflermişcesine derinden ve kalın çıkıyordu. Tekrar "Ben değildim!" dedi. Konuşurken çene kemikleri yerlerinden çıkıp çıkıp oturuyorlardı. Tren sesi yakınlaşmıştı artık iyice. Kaçmak için göğsünden kuvvetlice itip geriye döndüm ve koşmaya başladım. Kolumdaki ağırlığı hissedince eğildim ve bileğimde sürüklenen kolu gördüm. Onun kolunu...Çıkarabildiğim kadar yüksek bir sesle: "Yardım ediiiiiin!" diye bağırdım. Birden oda boşaldı, sesler kesildi, karanlıktaydım. ne ceset, ne babam, ne amcam. Kimse kalmamıştı. Koku da gitmişti. Hemen ışığın düğmesine uzandım. Ortalık aydınlanınca derin bir "Oh!" çektim. Evimdeydim, yatağımda... Kötü bir kabus görmüştüm. Ee, 13 yaşında bir çocuğun, böyle feci bir şekilde ölmüş birini görmesine izin verirlerse olacağı budur.
Herşey normale dönmüştü. Normal olmayan tek şey pijamamın önündeki ıslaklıktı. "Anasını da, kızını da!" diye söylenerek kalktım. Allahtan işimi tam bitiremeden uyanmışım. Işığı yaktım tuvalete gittim. Ben tuvalete girince koridorun ışığı söndü. "Anne ben kalktım, söndürme!" diye bağırdım. Tuvaletten çıkıp tekrar yaktım. Elimi yıkayıp kapıdan çıkarken ışık yeniden söndü. Hem de bu kez tüm ışıklar birden. O an kokuyu hissettim. Kolonya, tütün, çürümüş et... Ciğerlerime kadar işlemişti. Ve ses. Yaklaşan bir trenin düdüğü. Karanlığın en kör noktasında bir mavi, bir gri küre parladı....

DEVAM EDECEK




.. ..



Yorumlar (32)
.. .. 22.6.2010 09:19
9. paragrafın ilk kelimesinde bir klavye hatası olarak "bahça" yazılmıştır. Şu yazılarda da günlüklerdeki gibi düzeltme seçeneği olsa çok iyi olur. Bazı hatalar gözden kaçabiliyor. Hem bu yazıları böyle biriktirinceye kadar, 3-5 günde bir azar azar yayınlasalar daha iyi olmaz mı? Yazımız ilk yayınlandığı gün olduğu halde, görücüye çıkamadan diplerde kalmış. Şimdi bir posta daha yazı ekleseler uçup gidecek sayfadan. Bir türlü düzene oturmadı şu yazı ekleme işi.

ipek karasu 22.6.2010 12:59
Gerçekten çok etkilendim korkuyu hissede bildim yani.Gerilim güzel yansıtılmış okucuya:)Tebrikler...

.. .. 22.6.2010 17:09
Evet çocukluğumda biraz ölülerle yakın temasa geçmişliğim var.
Ama bu öykü tamamen bir kurgu. Sadece çocukken gittiğim bir cenazeden esinlendim. Bu kadar gerçekçi olmasının nedeni hikayelerimi birinci şahıstan yazmayı sevmem. Bizzat öykünün kahramanı gibi düşünebiliyor insan o zaman. Okuduğum kitaplarda da en sevdiklerim 1. şahısla yazılanlardır. Korkutabildiysem ne mutlu. Ben bunu bir de gece 2 de yazdım düşün artık...

Arzu . 22.6.2010 18:55
Gece nasıl uyuyacağım şimdi

.. .. 22.6.2010 19:32
Sanırım biraz psikopatlık var bende... I want to play a game...

A'Gül ... 22.6.2010 20:00

Ürperdim.
Gerilim korku türünün-özellikle sinemada,kimi zaman öykü ve romanda- sadık bir takipçisiyim.Buna rağmen beni sardı ve devamını merak ediyorum.
Demek ki neymiş?"Eline sağlık!"
Ama hepsini okursam daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilirim.
Bizi çok bekletmeyeceğini umuyorum.Kolaylıklar dilerim.

.. .. 22.6.2010 23:15
Bu kadar ürpereceğinizi bilsem daha soft birşeyler yazardım. Şaka bir yana korku üzerine yoğunlaşmayı düşünüyorum şu sıralar. İşin ilginç tarafı, aynı zamanda da Tiyatro Umut adlı bölge tiyatromuza bir komedi oyun yazıyorum. Ağustos gibi provaları başlayacak. Yani gündüz komedyen, gece korku yazarı. Vampir olmak gibi. Devamı en kısa zamanda gelecek.

Sedef Kara 22.6.2010 23:50
Gerçekten güzel olmuş,bir solukta okudum tebrikederim.Ama ben korkmadım benim korkmam için ceset değil ,doğa üstü olaylar lazım.

.. .. 23.6.2010 11:39
Gecenin bir yarısı, karşı komşunun çocuğuna musallat olan, yürüyen, konuşan bir ceset sence doğal mı ya? Bence bir hayli doğa üstü...

orhan örs 24.6.2010 15:01
Mustafa öncelikle bilgilendirdiğin için sağol. Gerçekten de fark etmeyebilirdim yazıyı. Çünkü çok detaylı incelemiyorum siteyi. Gerçi gözüme çarpsa illa ki bakardım senin yazın olduğu için. Neyse gevezeliğe gerek yok di'mi! Korku türü benim çok inceleyebildiğim bir alan değil. Bu yüzden bir şeyler söylemem yanlış olabilir ama olsun ya ölüm yok ya sonunda. Öncelikle yalmana allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyor acılaınylaşıyorum. Ama Halim' de özünde iyi bir insandır belki. Kim bilir..! Deli Kamil ise candır. Bu seri saçmalamadan sonra yazıya geçebilirim. Devamı olacak bir projenin tüm sırları yahut sır adaylarını ver etmişsin okuyucuya sanki. Bundan sonra işin biraz zor gibi. Ama bekliyorum. Çünkü yaratıcılık konusun da iyi bir ölçü olacaktır. Anlatımında ki ayrıntılar sayesinde ben de kendimi o kasabadan ve o dehşet gecesinden bir parça gibi hissettim. Bu senin karakteristik bir yönün. Çok hoş. Şimdilik bu kadar. Devamında daha uzun yazarım zannımca. Gider ayak söylemeden yapamiycam; paşam sen niye milletin ölüsünün orasıyla burasıyla oynuyosun. Günah yav...

.. .. 24.6.2010 15:19
Devamını yazdım bile Orhan. Ama biraz bekletiyorum. Hele şu ilk sayının meyvelerini toplayalım biraz daha...

Ezgi Saklayıcı 24.6.2010 23:39
Tebrik ederim, oldukça akıcı bir dil kullanmışsınız. Okuyucuyu sıkmayan bir hikaye başlangıcı olmuş. Korku hikayeleri okumak pek tercihim değildir ama bu da ilklerden oldu.
Devamını kısa zamanda bekliyorum.

Sevgiler

Sedef Kara 26.6.2010 23:32
Haklısın Mustafa arkadaşım.Bun söylediklerinden daha doğa üstü birşey yoktur,lakin ben anlatamammışım Benim kastım ruh,başka bir boyut vs.vs. gibiydi.Yani canlanan insan bedeni,kan ,yara bere gibi şeyler korkutmuyor beni,göemediğim dokunamadağım şeylerden ürperirim

Nymphe ehp 27.6.2010 21:57
Aman Tanrım!Altına gece karanlıkta odada tek başınayken okumayınız diye bir not düşebilirdiniz!Ay titriyorum ya inanmıyorum!Okumaz olaydım keşke midem bulandı.Bu nasıl bir anlatış,nasıl böyle bir korkuyu hissettirme...Korku doruğuna ulaşmış.Ve altındada devam edecek diyor Devamınında korku düzeyi bundan farksızsa lütfen belirt.Gerçi okumayacağımdan değil Ah bu merak ah!Merakıma yine yenik düşer okurum ya Süper yazmışsın anlatışın korkuyu hissettirebiliyor.Tebrik ederim (biraz geç oldu ama )

.. .. 28.6.2010 14:39
Evet, korku dozu hiç düşmeyecek ikinci bölümde. Bira polisiye de ekliyorum, daha güzel olacak. Okuyacağından eminim.

burak arıkoğlu 29.6.2010 12:35
keşke başlığa +18 yazsaydın ...

burak arıkoğlu 29.6.2010 12:37
devamını ilk ben okudum çok heycanlı olmaya başlıdı hemde çok daha korkunç.
kardeşi değilim amcam oluyor...

Ela ... 30.6.2010 19:28
289 kez tıklanma ve 20+1 yorumu hakediyor valla.. Korku hikayeleri okumayı severim ama yazmayı denemedim hiç.. Sanırım denemenin zamanı geldi..:) Hele bu hikayenin ardından ''Ses ve Koku''larımı kağıda dökmek iyi gelecek bir bardak suyla birlikte..:)) Zihninize sağlık.. Devamını bekleyenlerdenim..

.. .. 5.7.2010 14:48
Lanet bir modem arızası yüzünden tam 6 gündür internetsizim evde ve hala sorunu gideremedik. İnanın haftanın ilk mesai günü olmasına rağmen işyerinde de olsa internete kavuştuğum için mutluyum. Yazının devamını merakla bekleyenlerden çok özür diliyorum. Hem bu arıza yüzünden hem de Çorum'un Özel Tiyatrolarından, Tiyatro Umut için yazdığım oyunu Ağustos sonuna yetiştirme telaşımdan, yazının devamı olan "Ses ve Koku-Göçmen Kız" biraz gecikti. Önümüzdeki bir iki gün içerisinde siteye ekleyeceğim fakat sayfada ne zaman yayınlanır bilmem. İnşallah fazla gecikmez...

selin kaya 5.7.2010 20:35
gerçekten mükemmel bir roman, 2.sini merakla bekliyorum.

burak arıkoğlu 6.7.2010 11:37
amca 2.sini ne zaman yayınlayacaksın?

.. .. 6.7.2010 15:37
Valla Burak tiyatro oyunu beni nasıl uğraştırıyor gördün. Yönetmen arkadaşa söz verdim, oyunu 15 Ağustosa yetiştireceğim diye. Ama diğer yazıları ihmal edecek değilim. Bir-iki güne yayınlanır ikinci bölüm...

dilara abacı 6.7.2010 17:32
çok sürekleyici bir yazııı

dilara abacı 6.7.2010 17:35
çorum tiyatrosu ? çorumlumusunuz?

.. .. 6.7.2010 19:21
Evet Çorumluyum, olmaz oluyum...

dilara abacı 6.7.2010 20:06
yazdığınız oyun ne zamn sahnelence ağustos sonunsa çorumdayım gelip izlirim zamanı denk gelrse

.. .. 6.7.2010 20:15
Onu yönetmen arkadaş bilir. Yetişirse Eylül ortası gibi ancak olur herhalde. Ben siteden duyuracağım tüm arkadaşlara...

dilara abacı 6.7.2010 20:20
eylülde okullar açılıyor :( ama yinede duyurun belki kuzenlerimi yollarım. bu arda çocukluğunuzdaki diğer 3 olayı merak ettim

.. .. 6.7.2010 20:26
O sadece karakterin bir repliğiydi, ben yaşamadım. İnsanın en korktuğu dördüncü olay böyleyse, kimbilir ilk üç nasıldır ?

dilara abacı 6.7.2010 20:29
ben cidden yaşadın sandım :):)

hilal serin 7.7.2010 14:12
bu sitede okuduğum en güzel yazı gerçekten nefes almadan okudum devamını bekliyorum...

.. .. 8.7.2010 14:38
Sonunda... Yazı bu kadar büyük ilgi görünce, kontrol bile edemeden gönderdim devamını . Bugün yarın çıkar diye umuyorum. Hatamız olmuşsa affola...


İçeriği Paylaş

Arkadaşını davet et
Adınız Soyadınız:
Arkadaşınızın e-mail adresi:

Popüler Yazarlar
   YazarPuan
1 .. .. 7171
2 Eyyup AKMETİN 5550
3 Firari Fırtına 5069
4 Hep de Böy 4547
5 Mustafa Ermişcan 4479
6 Hasan Tabak 4168
7 Nermin Gömleksizoğlu 3786
8 Ömer Faruk Hüsmüllü 3707
9 Uğur Kesim 3537
10 Sibel Kaya 3479

Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar




Özgür Roman

Romanlar- Hikayeler - Denemeler - Senaryolar - Çocuk Kitapları - Şiirler - Günlükler - Yazarken - Röportajlar - Forum - Biz Kimiz? - RSS

Çevrimiçi Kullanıcı Sayısı:1906 
 Özgür Roman üyelik sözleşmesi için tıklayınız 

© Özgürroman 2008 - 2011 - info@ozgurroman.com