İnsanın içinde bir şeylerin kırılması… İngilizcede ‘breakdown’ denen şey. Birgün bir yerlerde içinizde bir şey kırılır ve onarılması imkansızdır artık. Bazen birden olur bu, bazen yavaş yavaş kanırta kanırta ve en kötüsü de bazen siz farkına bile varmadan olur bu. Olduğu zaman farkına varmazsınız da bir şey, belki küçücük bir şey, içinizde bir şeylerin çoktan kırıldığının farkına varmanızı sağlar. Ne zaman olmuştur? Ne zaman kırılmıştır o? Yahut da ne zaman bu kadar kırılgan hale gelmiş de son bir darbe göçertir o şeyi? Bilemezsiniz, düşünür düşünür bulamazsınız. Sadece bazı tahminlerde bulunabilirsiniz artık. Geçmişinizin karanlık, unutulmuş dehlizlerinde ararsınız ve pek çok ilginç deneyimi gün yüzüne çıkarırsınız da hangisidir o kırılma anı ya da hepsi birden mi anlayamazsınız. Aslında çocukluğunuzun bittiği yerdir o nokta. Bundan sonra asla tekrar çocuk gibi hissedemeyeceğiniz, çocuk gibi sevemeyeceğiniz, güvenemeyeceğiniz ve hep biraz yaralı kalacağınız andır o arayıp bulmaya çalıştığınız. Ama nedir, hangisidir asla bilemezsiniz. StephenKing'in Ceset adlı romanında birkaç arkadaş bir yaz tatilinde ormanda bir çocuk cesedi olduğunu öğrenip macera olsun diye onu bulmaya giderler ve o yaz her birinin bu yolculukta kendisiyle hesaplaşacağı hem de çocukluğundan çıkacağı yaz olacaktır. Bir çocuk cesedini arayıp bularak kendi çocukluklarından çıkacaklardır. Les 400 Coups filminde ise AntoineDoinel yetişkinlerin dünyasının karanlık ve kirliliğini görür. Budur onu çocukluğundan koparacak 400 darbe. Sonuçta bütün bu hayal kırıklıkları, haksızlıklar, kirlilikler sizi de bitmek tükenmek bilmez sevgi arayışında cinsellikte aramaya itecektir yitilmiş cenneti. Ama Mavi Sakal gibi hep öldüreceksinizdir sizi sevenleri. Çünkü ne de olsa herkes öldürür sevdiğini. Birisine sonsuza kadar sahip olmanın tek yoludur bu. Ve nihayet Shame filminde duygusuzluk ve hissizliğin yarattığı boşluğu seksle doldurmaya çalışan modern erkek Brandon’a yine aynı durumdaki kızkardeşi Sissy “Biz kötü insanlar değiliz, kötü yerlerden geliyoruz” diyecektir. İrlanda’nın, Kürdistan’ın veya taşrada herhangi bir varoşta çocukluğu öldürülmüş gelmişsinizdir buralara. Onarılmanız imkansızdır. İçinizde bir yer kırılmışsa bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Psikoterapilerin, enerjilerin, meditasyonların faydası olmaz size. Kırılan kırılmıştır. Bütün bunlar neyin ne zaman kırıldığını gösterebilir size ancak. Bununla yaşamanın kolay yollarını gösterebilirler. Yitirilmiş Tanrının yerine başka başka dayanaklar koyarlar olsa olsa; ilaçlar, başka inançlar ve başka rahatlama yolları. Doğrudur herkesin zamana katlanabilmek için bir şeylere ihtiyacı vardır ama illa legal ve onaylanmış olması gerekmez ki tutunduğunuz şeyin: fahişeler, içki ve kumar da farksızdır bunlardan. Ama yine de kırılmıştır vazo eskisi gibi olmasının yolu yoktur. Daha da kötüsü tutunacak bir şeylerin kalmamasıdır bir yerden sonra. Tutunduğunuz şeylere olan inancınızı kaybetmeniz ya da Camus’nün tabiriyle bu saçmalığa tahammülünüzün kalmaması ve artık ‘hayır’ demenizdir. Tutunulacak her şey tüketildiğinde onlardan vazgeçildiğinde ölüme tutunulur. Sunset Limited filmindeki beyaz profesörün tek tutkusu ölüm olmuştur artık. Hayatın ona sunacağı hiçbir şey kalmamıştır. ''Dünyadan satır satır vazgeçersin. Kendi yok oluşunun suç ortağı olursun. Bu konuda yapabileceğin hiçbir şey yoktur'' der inançlı zenciye.

|