Kendini ve çevresini anlama ve anlamlandırma çabası ve arayışı içinde olan insan, bunu başarabildiği ölçüde, hayatını kolaylaştırabilmektedir. Bu arayışı olumlu sonuçlandıkça, kendisini ve hayatını bilgiyle donatmaya devam eder.
Ancak, “Bildiğin her bilgi kuvvet değildir. Kimsenin bilmediğini biliyorsan, o zaman kuvvetlisin. Yoksa, herkesin bildiği bilgi, kuvvet değildir.”
İslâm Dünyası, ilim ve teknik alanlarında ileri durumda olduğu dönemde, yani günümüzden yaklaşık bin yıl önce, Batı’nın fersah fersah ilerisindeydi. Bilim alanında, İslâm alimlerinin çalışmalarından yararlanan Avrupa, bu edindikleri bilgileri geliştirdiler. Rönesans ve sonrasında zirveye ulaşan bu gelişmenin karşısında, İslâm Dünyası, birkaç parlak isim müstesna olmak üzere bilim alanında yerinde saydı. Ortaçağda, meleklerin cinsiyeti ve kadınların insan olup olmadığını tartışan Avrupa, edebiyat, sanat ve teknik alanlarında gerçekleştirdiği atılımlarla, Da Vinci, Michelangelo, Kopernik ve sayması zaman alacak bilim ve sanat adamlarını sahneye çıkardı. Bu yolla, edebiyat, teknik ve sanatta ilerlemeler ve yenilikler devam ederken, örneğin Osmanlı uygarlığı, bu yeniliklere ayak uydurmakta geç kaldı. Buna, matbaanın, icadından yaklaşık iki yüzyıl sonra, Osmanlılarda -sınırlı olarak- kullanılmasını örnek gösterebiliriz. (1727)
Günümüzde, teknoloji, özellikle cep telefonu ve bilgisayar teknolojisi baş döndürücü bir hızla devam etmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek, diğer ülkelerin, Japonya'nın, Kore’nin, Çin ve diğer ülkelerin teknolojik üretim ve AR-GE çalışmalarını yakalayabilmek, ciddi miktarda yatırımlar ve nitelikli insan gücünü gerektirmektedir.
İnsanlığın ihtiyacı olan bilgi ve ürünleri doğru şekilde saptayarak, gelecekte ihtiyaç duyulacak ürünleri doğru tahmin ettiğimizde ve o alanlara yöneldiğimizde, “kuvvetli bilgiye” sahip olabileceğiz.
|