Türkiye’nin yeri doldurulamaz iki büyük değeri. Anadolu-Rock’un temelini atan, sanatlarıyla, kişilikleriyle gıpta edilen, örnek gösterilen, “adam” gibi adam, “sanatçı gibi” sanatçılar… Barış Manço ve Cem Karaca’dan bahsediyorum. Programına verdiği isim gibi 7’den 77’ye herkesin gönlüne girmiş, fahri kültür elçimiz olmuş, şarkılarıyla coşturmuş, hüzünlendirmiş; varlığıyla güldürmüş, yokluğuyla ağlatmış, az söyleyip çok anlatmış; elleriyle konuşan adam, Barış… Cem Karaca ise onun kadar şanslı olamamış. Yasaklarla, sürgünlerle dolu geçmiş sanat yaşamı. Vatanından uzaklaştırılmış, yıllarca yurt hasreti çekmiş. Ama buna rağmen, Türk Müziğinde kilometre taşı sayılabilecek eserlere imza atmış. Siyasi baskılar yüzünden uzaklaştığı ülkesine, yine siyasi bir elin uzanmasıyla dönebilmiş. Barış Manço milliyetçiydi. Şarkılarından, dış görünüşünden, çocuklarına verdiği isimlere kadar hep Türk Kültürünü yansıtmıştır. Hatta bir dönem, bir sağ partiden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmuştur. Cem Karaca ise –bu her ne kadar bir kısım “aydın” grubunun karnını ağrıtsa da- son zamanlarında tasavvufa yönelmesine, hatta bu yönde eserler bile vermesine karşın sağlam bir Marksist idi. Yukarıda bahsettiğimiz sürgün yıllarının sebebi de bu siyasi kimliği neden olmuştur. Bunları neden anlatıyorum? Ayrı ama aynı insan olabilmenin ne demek olduğunu öğretti bize o büyük insanlar. Siyah ile beyaz, soğuk ile sıcak neyse bir milliyetçi ile bir Marksist de öyle olmalı değil mi bizim mantığımıza göre? Ama onlar, çok iyi iki dost olmalarına, siyasi görüşlerindeki farklılıkların engel olamayacağını gösterdiler. Zıt kutuplarda durdular ama aynı yüreklere tercüman oldular, aynı grubu, aynı sahneyi paylaştılar, müziğin evrensel sesi oldular… Yani, iki rakip futbol takımı taraftarının, ırkların, mezheplerin, koca koca siyaset adamlarının yapamadığını onlar yaptılar. Fazla söze gerek yok. Nasıl “bir” olduklarını şarkı sözleri anlatıyor zaten:
Barış Manço: Hemşerim Memleket Nire?
Kendimi bildim bileli yollarda tükettim koskoca bir ömrü Bir uçtan bir uca gezdim şu fani dünyayı Okumuşu, cahili, yoksulu, zengini hiç farkı yok hepsi aynı Sonunda bende anladım Hanyayı Konya'yı
Sanki insanlık pazara çıkmış ekmek aslanın ağzında Bir sıcak çorba içer misin diyen yok Dört duvarı ören çatısını kapatıp içten kilitlemiş kapıyı Bir döşekte sana serelim buyur diyen yok
Tek bir soru hemşerim memleket nire? Bu dünya benim memleket Hayır anlamadın hemşerim esas memleket nire Bu dünya benim memleket Tövbe, tövbe, tövbe
Kardeşlik ve eşitlik üzerine uzun uzun nutuklar çekip Niye senin derin benden koyu diye soran çok Kaşının altında gözün var diye silahlanıp ölüme koşarken Kalan dul ve yetim ne yer ne içer diye soran yok
Barış garibim bulamadı çözümü oturdu etti bunca sözü Gelin hep beraber anlaşalım diyen yok Zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız Daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok
Tek bir soru hemşerim memleket nire? Dedim ya yahu bu dünya benim memleket Hayır, anlamadın hemşerim esas memleket nire Bu dünya benim memleket Tövbe, tövbe, tövbe
* * *
Cem Karaca: Ülkem Benim
Ülkem benim Garip hüzünler içinde öylece mahzun... Ülkem benim Boynunu asla bükme Bükme sakın o mağrur boynunu… Ülkem benim! Sana nasıl aşığım ben seviyorum seni hiç bir şeyi Sevmediğim gibi... Ülkem… Memleketim Üzme asla canını Hangi geceyi gördün ki güneşi doğmamış Elbet hak dönemidir dönerde gelir Bulur her şey yerli yerini Memleketim, memleketlim Memleketim benim, memleketlim Aldığımdan daha güzel Veremezsem seni çoluk çocuğuma Lanet olsun bana... Hele okudukça istiklal harbini İnan bana. Ülkem benim, memleketim benim Canım, cananım Yegâne sevdiğim Hiçbir şey uğruna vazgeçemediğim Memleketim.

|
|
 |
A'Gül ...
26.9.2011 19:47
Budur. |
|
|
|
 |
Nermin Gömleksizoğlu
27.9.2011 08:15
Keşke anlayabilsek...başarabilsek... |
|
|
|
|

Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar
|