Henüz beş yıl olmuştu nefes almaya başlayalı… Beş yıl olmuştu ciğerlerime oksijen dolalı ve beş yıl olmuştu annemin karnından çıkıp dünyaya taşınalı…
Yani, henüz bebektim, ihtiyaçlarımı tek başıma gideremeyen, üzerime dökmeden su bile içemeyen… Yani henüz, iyi ile kötüyü ayırt edemeyen… Yani bebektim işte, cennet kokusunu tenimde gizleyen…
Evimize gelen herkese sevgi ile gülümserdim, beni çağırdıklarında koşup yanına giderdim ve onların yüzünü belleğime işlerdim… Onlar amcamdı! Onlar dayımdı! Onlar ağabeyimdi! Böyle tanıttılar bana onları, böyle sevmiştim “kanını taşıdığım” bu adamları!
Beş yaşımdaydım… Erkekle kadını o kısacık zamanda ayıramazdım ki! Ben kimden çekineceğimi, kime nasıl davranacağımı kavrayamazdım ki!
Sadece “insan” ve “hayvan” diye ayırabiliyordum tüm canlıları… O yaşlarda anlayamazdım insanların da bazen hayvanlaştıklarını!
Beş yaşındaydım… Seni de o yıllarda tanıdım. Bizden biriydin, bu nedenle evimize rahatlıkla girer-çıkardın! Her gelişinde bana ya çikolata ya da gofret alırdın… Severdin beni, öper okşardın… Ben hep senin dokunuşlarını “sevgi” sanırdım! Tıpkı annemin öptüğü gibi… Babamın sevdiği gibi… Nereden bilirdim ki senin aklından geçen kötü fikirleri!
Annemle babam da severdi seni. Babam senin adın geçtiğinde: “Yabancı değil, o bizim akrabamız, aynı kandanız” derdi. Demek ki akraba olmak, aynı kanı taşımak “iyi” bir şeydi! “Yabancı” ise “kötü” demekti!
Annem “o gün” çarşıya gitti! Giderken beni de sana “emanet” etti. Annem de anlamamış demek ki aklından geçirdiğin kötü fikirlerini! “O gün” çığlıklarımı avucunla kapattın! Bebek masumiyetimi ve… Cennet kokan tenimi ve… Henüz oluşmamış hayallerimi ve… Yarınlarımı, anılarımı, sevdalarımı, insanlığımı ve… Tüm yaşamımı… Acımadan darağacına astın! Çocuksu düşlerimin hepsini iğrenç kâbuslara sattın! Canımı yaktın… Yüreğimi kanattın… Ben beş yaşındaydım! Sen bana dünyada cehennemi yaşattın…
Şimdi on beş yıl geçti “o günün” üzerinden. Yaşadıklarımı kimselere söyleyemedim ben... Korkudan mı, utançtan mı bilemem ama “o günden” sonra kimseyi sevemedim ben…
O günden sonra en büyük düşmanım oldu, o çok sevdiğim çikolata ve gofretler! Kanını taşısam da kimseye sokulmadım o günden sonra! Yıllardır sevgiye dair çıkmadı ağzımdan tek bir kelime! Erkek olduğu için nefret ettim babamdan bile…
Sen olmasaydın, elma şekeri tadında çocukluğum olacaktı belki de… Sen olmasaydın, sevdalı bir el tutacaktı şimdi ellerimi de… Yüreğimde büyüyecekti yarınlara işlediğim umutlar… Sen olmasaydın, tertemiz kalacaktı çocukluğumdaki anılar… Avuçlarımla çığlıklarımı kapatıp ağlamayacaktım geceleri sabaha kadar… Sen olmasaydın, inançlarım daha güçlü olacaktı ve dualarım semaya yükselip belki de Tanrı’ya ulaşacaktı!
Sen, Allahtan korkmayan, kullardan utanmayan, insan kılığına girmiş bir hayvansın! Duygularını kontrol edemeyecek kadar zavallısın! Sen, onbeş yıldır nefretimin ateşinde yanansın! Her an yüreğimden taşan, yeryüzünde duyulmamış bir “ah” sın! Dilerim beddualarım seni, ebediyete kadar cayır cayır yaksın!