Koştum, kaçtım, korkmuyordum ama hiçbir ses de çıkarmıyordum gecenin karanlığında karabasanlar beni bulup üstüme çökmesinler diye.
Yorulduğumu hissedene kadar koştum. Bir ormanın içindeydim. Hava, akşamüstü mavisiyle, sisin karışmış ve gökyüzünün en ürpertici tonlarını oluşturmuştu. Artık koşmaya mecalim kalmamıştı. Damarlarımda dolaşan kanın bazı hücrelerimi es geçip oksijenini paylaşmadığını hissettim iyice. Bu nankörlüğe kızdım derinden.
Sonra onun seslerini tekrardan duymaya başladım. Yaklaşıyordu. Olduğum yere sırtüstü yattım, ellerimi göğsüme koydum, gözlerimi kapadım.
Birden sanki beynime bir yıldırım düştü ve uyandım. Gözlerim acıyor, sulanıyordu. Etrafıma bakındım. Bir otoyolun ortasında, beyaz çizginin üzerinde sırt üstü yatıyordum. Ellerimi yanıma koydum ve doğruldum. Yolun iki yan tarafında da asfaltın bitişiğiyle birlikte başlayan çıplak toprak ve dikenler vardı. Bu kurumuş, bir işçinin elleri gibi nasır tutmuş ve yarılmış toprak beni ürkütmüştü.
Havaya baktım, oldukça bulut gökyüzünü kaplamış, kat kat bir görüntü oluşturmuştu. Ben bulutları sıyırdıkça bir başka bulut ortaya çıkıyordu ve kat kat görüntü hiç bozulmuyordu. Renkleri de oldukça ilginçti. Renkler açık maviden koyu maviye, laciverte hatta ve hatta siyaha bile dokunuyordu.
Zaman zaman melek gibi gözüken ve bir umut veren bulutlar aniden kızıyor, birer şeytan oluyor ve şimşekler çakıyorlardı. Havaya bakmaktan vazgeçtim, zaten başım havada olsa da gözlerim görmüyordu.
İleriye baktım, bir bayan gördüm. Çok uzaktı bu bayan bana. Etrafını bazen alevler sarıyordu bazen cennet suları gibi berrak sularda yıkanıyordu, bazen de üstüne çıldırmış bulutlar yıldırım fırlatıyorlardı.
O an bayana acıdım ve bütün yolu bir anda aşıp üzererine düşen yıldırımların hepsini yakaladım. Yıldırımlar avucumda kayboldu, sonra bulutlar birden çekildi. Korktular benden.
O tatlı bayana doğru yürüdüm. Aramızda bir adım vardı ve elimi uzattım, hani dost oluruz bu kurak toprakta ya. Ama bayan birden ağlamaya başladı ve bana kötü kötü baktı. Yanlış bir şeyler yaptığımı düşünerek utandım. Yoksa o bayan kurtarılmayı istemiyor muydu azaptan. Nedenini sonra fark ettim, ağlamasının. Yıldırımlar çarpmayınca sıra bozuldu ve cennet sularında yıkanamadı o tatlı bayan. Demek ben bozmuştum tüm dengeyi. Demek o kadar çok istiyordu cennet suyunu ki yanmayı göze alıyordu.
Utandım iyice. Yanaklarım kızardı, sonra bir elma düştü yanaklarımın kırmızısından. Elime aldım ve tam tadacaktım kelebekler oldu elma. Bu görüntünün üzerine şok olurken bayan bana doğru bir adım attı ve yanağıma elini uzattı. Ağlamasını kesip birkaç kelime etti bilmediğim bir dilde. Sonra kayboldu.
Susadım iyice. Sonra ceplerimi karıştırmaya başladım. Elime toz geldi biraz. Nerden gelmiş bu tozlar diye yere çırparken fark ettim onlar Fırat tohumlarıydı. Attığım yerlerde oldu bir nehir. Kana kana su içtim. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Sonra bir an durdum ve suya baktım. Bu ben değildim. Bu yansıma benim yansımam değildi. O an bir canavar hırladı yüzümden.
Öksürüklerle uyandım yattığım yerden. Yoksa bulamamış mıydı beni o karabasanlar. Nasıl olmuştu bu. Ormandaydım hala. Ya o bayan da kimdi? Rüyamı görüyordum?
Bir yaprak aldım yerden. Kalemimi üzerinde gezdirdim. Kalemim kontrolden çıktı ama karalıyordu en azından bir şeyler. Demek vardı bir düşüncem benimde. Kalemim miydi yoksa ruhumun aynası, düşüncelerimin? Kadim sesler cirit atıyordu beynimde. Batıl işlerle uğraşırken yüzümün suyu döküldü iyice. Dökülen sular sildi bütün yazdıklarımı. Kalemim çok sinirlendi buna. Nemrud kahkaha attı birden ve kendime getirdi beni.
Hemen tekrar elime aldım kalemimi ama bu sefer de yaprak ıslanmıştı..
Günahkar dudaklarım mı vardı benim yoksa ellerim; nereye değsem kuruyordu? Sürekli karanlığa gömülmekteydim. Peki ya kimse yok muydu ki elimi tutup çekecek beni bu karanlık girdaplardan? Hiç mi kimse yoktu, sesimi duyabilecek. Herkez mi sağırdı ki? Herkez kör müydü; üstüme yağıp duran artçı şokları görmüyorlardı.
Galiba herkez gökleri ayakları altına indirme sevdasındalardı ki benim yerin dibindeki gözlerimin minik parıltısına dikkat etmiyorlardı. Herkezin ruhları yılanlaşmış mıydı yoksa?
Canım dudaklarımın ucundaydı ya kimse yok muydu canıma serinlik verecek?
Ama biliyorum ki yakın zamanda güneşin sisleri dağıttığı gibi karanlıkları yarıp yanıma gelecek bir Meşale.
İşte o zaman tebessüm edeceğim bir kez. İşte seveceğim bir kez. İşte ona sarılacağım ölesiye.
İster tutuşayım ateşinden…
İster olayım aşkından kül…