Karanlıktı hava. Işıklandırma neredeyse hiç düzeyindeydi. Zaten burası şehrin dışında olduğu belli Murat’ın bilmediği bir yerdi. Murat yürüyordu. Korkuyordu aynı zamanda. Nasıl olmuştu da buraya gelmişti hiçbir şey hatırlamıyordu. Yalnızca baş ağrısı vardı. Peki biri aniden karşısına çıksa ne yapardı, ‘keşke çıksa da nerde olduğumu sorsam’ diye düşündü.
Yürümeye devam etti… yürüdü yürüdü. Bir ara düşünebiliyor bir ara kendini kaybediyordu ama hep yürüyordu bilmediği yerlere. İlerde hafif bir ışık sezdi. Kalbi aniden hızlı hızlı atmaya başladı. Önce gizlice izledi ama pek bir hareketlilik göremedi. Temkinli bir şekilde ışık kaynağına yaklaşmaya başladı. Etrafta ne gizlenecek ağaç ne kaya ne de başka birşey vardı. Bu yüzden onu saklayabilecek tek şey karanlıktı. Karanlığa güvenmek zorundaydı. Ve sonunda ışık kaynağına ulaşmıştı.
Burası küçük ve bakımsız , her tarafı dökülen bir kulübeydi. İçerden tv veya radyo sesi geliyordu ki net anlayamadı. Devam etti ve hafif aralık olan kapıyı tıklattı. Birkaç denemeden sonra içerden ayak sesleri gelmeye başladı. Onu karşılamaya çelimsiz, uzun boylu, dağınık ve seyrek saçlı, yüzünde de büyük bir sivilcesi olan itici bir adam karşıladı. Adam Murat’ı gördüğünde sanki hiçbir farklı olay olmamış gibi
‘Ne var, ne arıyorsun burada?’ diye sordu.
Murat kendisini tanıttı ve buraya nasıl geldiği hakkında hiç bir fikrinin olmadığını söyledi. İşte asıl Murat’ı da endişelendiren buydu. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Adam Murat’a anlamsız anlamsız bakınca Murat biraz rahatlamak için
‘İçeri girebilir miyim?’ diye sordu.
Adam cevap vermedi ve içeri yönelip kapıyı da Murat’ın girmesi için açık bıraktı. İçerisinin adamdan farkı yoktu. Çok ağır bir koku karşıladı Murat’ı önce. Çoraplar, etrafa saçılmış içki şişeleri ve dağınıklık… içeride adamın değer verdiği anlaşılan tek eşyası olan tv de çok eskiydi ve iyi göstermiyordu. İkisi de konuşmuyordu. Murat bu saçma ve tiksinti verici ortama dayanamadı. Onun kim olduğunu neden burada yaşadığını sordu. Adam:
‘Bu seni ilgilendirmez ama ben küçükten burada büyümüşüm, kendimi bildim bileli buradayım.’dedi.
’Buralara yakın bir köy, kasaba var mı?’ diye soran Murat’a adamın verdiği yanıt ise sadece:
‘Bilmiyorum.’ idi. Adam çok bilgi vermek istemiyordu ki bu her halinden belliydi.
‘Lavabo nerede?’ diye sordu Murat ve adam ona kulübenin dışında küçük ve pis bir tuvaleti eliyle işaret etti. Murat giderken gerisine bakmadan edemedi ama işte o zaman olan olmuştu. Adam Murattan hemen ardından kulübenin arkasında bir yere hızlı adımlarla ilerledi.
Murat birden tüm tüylerinin dikenleştiğini hissetti. Hayatında hiç olmadığı kadar ürkmüştü. Bu adamdan hiçbir kötülük beklememenin aptallık olacağını düşünüp adamı takip etti. Adam gittikçe uzaklaşıyordu. Ta ki bir yere vardı ve durdu, etrafına bakındı. Eline bir kürek alıp yığılı olan toprağı çukura boşaltmaya başladı. Murat neler olduğunu yavaş yavaş seziyordu. Yanına gitmeye kalktı bir süre yürüdü. Tam vazgeçmiş geri dönecekken adam onu fark etti ve yanına çağırdı. Murat titriyordu. Yavaş yavaş adamın yanına gitti. Korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu. Vardığında adam Murat’a:
‘Ne zaman buradan gideceksin, git artık.’ dedi ve ‘Benim evimde kalamazsın asla!’ diyerek eliyle iteledi.
Murat bunun üzerine ‘Gidecek başka yerim yok, bu karanlıkta nereye giderim.’ dedi. Burada kalması gerekti, ki zorlu bir gece olacaktı. Adam Murat’a ters ters bakıp
‘Benimle gel’ dedi ve kulübeye gittiler.
Murat adamın kapadığı çukurdan tedirgin olmuştu ve aklına kötü kötü şeyler geliyordu. Kulübeye vardıklarında adam mutfak gibi döşenmiş, solda, oturulan yerle bitişik olan küçük yere girdi ve Murat’a dışarıda kalmasını söyledi. Murat dediğini yaptı fakat kapının aralığından faydalanıp adamın elinde tuttuğu kanlı bıçağı görebilmişti. Birden bütün kanı çekildi ve kaskatı oldu. Soğuk soğuk terliyordu. Adam kendi kendine söylenip duruyordu bu mutfakta.
Murat artık sağlıklı düşünemiyordu. Adamın niyetinin kendisini öldürmek olduğuna karar verdi. Buna acilen karşı koymalıydı. Ağlamak geliyordu gözlerine, boğazlarına, ciğerlerine. Adam sadece kafa salladı. Murat dışarı çıktı, kaçabilecek bir yer aradı ama çok fazla ışık yoktu. Ay havada parlıyordu ama onun çabaları da boşunaydı. Neler olabileceğini düşündü ve tekrar içeri girdi. Eski ve pislik içindeki kanepeye oturdu.
Adam: ‘Ben tuvalete gidiyorum, sakın bir şeyleri kurcalayayım deme!Hiç birşeyi!’ diye tembihledi sert bir şekilde Murat’ı.
Murat kafasını ‘anladım’ şeklinde salladı. Adam bunun üzerine tuvalete doğru yürümeye başladı ve hemen sonra da tuvalete girdi. Murat da aynı anda yapma mutfağa girdi ve içerideki rezaleti gördü. Kesik bir dil, biraz deri parçası, el parmakları ve 2 tane göz gördü. Birden ayaklarına kadar titredi, ağlayacak gibi oldu. Yutkunmaya çalıştı ama neredeyse yüreği dışarı fırlayacaktı. Hemen bir bıçak bulup karnına sakladı ve içeri girdi. Ardından adam tuvaletten çıktı. Seri adımlarla kulübeye döndü. Murat’ı süzdü, tekrar mutfağa girdi.
Adam mutfaktan yüksek sesle; ‘ Ben yatıcam, ben yattığım zaman sen de yatmak zorundasın. Uykudayken asla ses çıkarma ve çarçabuk uyu!’ dedi emir verircesine.
Gördüklerinden oldukça endişelenmişti Murat. Adamın onu gece öldüreceğini düşünüyor, düşündükçe titriyor, delirecek gibi oluyordu. Saatler geçmişti. Hala uyuyamamıştı Murat. Artık delirme aşamasına gelmişti. Adam kalktı biraz sallandı ve tuvalete gidip geldi. Murat adamın hareketlerini en küçük ayrıntısına kadar inceliyordu. Felaket bir horlaması vardı adamın. Bu da Murat’ı çıldırtıyordu. Aradan baya bir süre geçti ki Murat artık dayanamadı ve karnına sakladığı bıçağı çıkartıp adamın boynuna sapladı. Ardından karnına bir darbe indirdi ve boğazına bir çizik daha attı. Murat öylesine hırslanmıştı ki durmak bilmiyordu. Adamdan kanlar fışkırıyordu. Buna rağmen hala devam ediyordu. Adam en küçük bir ses bile çıkartamadan öldü. Ama gözleri açıktı. Murat delirmiş gibi ağlıyordu. Adamın gözlerini gördükçe başı dönüyordu. Diz çöktü ve ağladı, kendisine vurdu, vurdu. Sonra kalkıp adamın ölmüş cesedine birkaç tekme attı. Biraz daha ve biraz daha... Az da olsa sinirleri yatışmıştı ama bu adamı ortadan kaldırması gerektiğini biliyordu. Birden adamın kapattığı çukur geldi aklına ve adamı oraya sürüklemeye başladı. Vardığında etrafını biraz inceledi ve birkaç mezar buldu özensiz yapılmış. İyi bir şey yaptığını düşündü ve bir mezar da adam için kendisi kazdı. Biraz sonra da adamı içine yerleştirip kapattı. Gözyaşı dökerek geri döndü. Görünen yerlerdeki kanları temizliyordu. Artık güneş kendini göstermeye başlamıştı. Bir süre uyudu ve kalktı. Günler günleri kovalıyordu. Öldürdüğü adamı asla unutamıyordu. Artık öldürdüğü adam gibi hareket etmeye başlamıştı. Öldürdüğü adam gibi yaşıyordu. Rüyalarında hep o adamı görüyordu. Hiç ara vermeden içiyordu. Pisliğin teki olmuştu. Artık hiçbir şeyi düşünmüyordu ……
1 yıl sonra;
Murat yine oturmuş tv izleyip içki içerken bir adam gelip kapıyı tıklattı. Murat tedirgin oldu ve kapıya doğru gitti. Kapıda bir adam duruyordu. Adam ‘Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum, lütfen bana yardımcı olun.’ dedi. Önce adamı tersledi. Adamın ısrarları üzerine içeri girip kapıyı adamın girmesi için açık bıraktı.......