Sessiz, ışıklı bir Pazar sabahına uyandım. Yalnızlığımın yaz uykusundaydım daha, ne güzel…
Telaşı, sarsaklığı , dağınıklığı sükunetinde dondurmuş ruh, yarı açık gözler ardından odaya baktı.
Her şey yerli yerinde. Öylece, huzur içinde.
Kim inanır? Ne ova, ne dağ, ne gök yüzü ….Ne şehir, ne de kasaba…Ne kadın, ne çocuk ne adam….
Ne huzur içinde, ne de keyfi yerinde….
Çayı koymaya gittim yalpalayarak. Alışmışım çoktan her nesnenin yerine. Çaydanlık, bardak, çay kaşığı filan…Kahvaltımı yaparken kitap okudum. Gazetem yok, buralarda benim okuduğum gazeteyi satmıyorlar. Anneme giderken alacağım. Televizyonum yok, zaten izlemem. Hele sabah sabah hiç. Radyom da yok. İyi böyle, uyanan günün seslerini dinleyerek kitap okumak…
Yatağımı toplamadan aceleyle giyindim. Ne güzel oluyormuş bir şeyleri toplamadan kaçmak evden. Yeni keşiflerimden biri. Keşif yaptığını sanarak önceden bilinen şeyleri yeniden bulmak için çok zamanım var…
Bir an önce sıcağa atayım kendimi. Sıcaktan korkarsan üstüne gelir. Sen ondan önce davranıp atağa geçeceksin.
Sokak boş. Ara sokaklardan kıvrılarak ,yine kaybolarak aşağı indim. Gazetelerimizi aldım, umarım annem yine kendi gazetesinden bana haber ve yorumları okumaya kalkmaz. Onu kırmama isteği ile dinleyecek sabrı olmama halim arasındaki savaşı kaldıramayabilirim. Böyle bir durumla karşılaşırsam konuyu hangi yöntemlerle dağıtabileceğimi düşünüyorum. Küçük meydanda kedileri seven, günün haberlerini okuyan, çayını yudumlayan amcalar var. Hiç teyze yok. Hep beyaz saçlı, yuvarlak camlı gözlüklerinin kırılmış sapları sicimle sağlamlaştırılmış amcalar….Selamlaşıyoruz.
Annem kapıyı açıyor.
-Geç kaldın..
- Yolu kaybettim. Kaybetmek istedim .
Gülüyor. Bu gün perdelerini yıkayacak. Ama merdivene tek başına çıkmak istemiyor. Başı dönerse düşebilir. Düşerse bir yerini kırabilir. Başkasına muhtaç olmak istemez. Gururlu annem.
Benim görevim , merdivene çıkan anneme göz kulak olmak. İtiraz ediyorum tabii, durur muyum?
- Anne ben çıkarım. Artık çıraklıktan ustalığa terfi etsem?
Neyse kabul ediyor. Sonra da aferin diyor. Aferin benim becerikli kızım.
Bu aferin, koca koca çocukların bir araya geldiği bir toplum olduğumuzu düşündürüyor bana. Bir türlü büyüyemediğimizi, güvensizlikle güven duyma isteği arasında gidip geldiğimizi….Onaylanmak arzusuyla yanıp tutuşan bir yığın koca insan.
Annemin farklı işlerde kullanılacak temizlik bezlerini şaşırmadan kullanmak için gösterdiğim çaba beni daha da terletiyor. Sorun değil, o mutlu olsun istiyorum. Yorulmasın artık. Çabucak siliyorum camları. Başka hiç kimseye dayanamam böyle çevremde pervane gibi dönen. Kafam karışır . Ama o anne. Bu yüzden uslu uslu işimi bitiriyorum. Aslında o da uslu uslu bana izin veriyor. Hayret ediyorum.
Küçük te olsa, bir şeyler değişiyor işte.
Ama ah, çok yavaş değişiyor.
Yemek yiyoruz. İşleri bitiriyoruz. Annem huzurlu bir yüzle, kahvesini yudumluyor ve gazeteyi eline alıyor. Ben de benimkini açıp, kafamı gömüyorum.
-Bak görüyor musun ne demiş, dinle.
- Hı hıııı.
-Sen beni dinlemiyor musun?
-Dinliyorum bak burada da ne yazıyor.
Ondan önce davranıp, okuyorum. Sesim bir şeyler, okurken, gözüm başka satırlarda geziniyor. Kan revan içinde kalıyor gözlerim, ölen bebeler, göz yaşı, yıkım, kıyım….Ne bayram ama…Ne şenlik değil mi? Susamıyorum, susmalıyım, konuşmak istemiyorum. Burada bu evde değil.
Çocuklardan söz ediyorum, oğul nasıl, kız nasıl anlatıyorum işte. Camı ardına kadar açıyorum, annem kapıyor.
-Cereyan yapıyor, diyor.
Aşırı cereyanlara kapılmaktan hep korkar. Bu yüzden aşırıya kaçmak için büyümeyi beklemem gerekmişti.
Defalarca teşekkür ederek uğurluyor beni. O kadar çabuk memnun olabiliyor ki, bütün sertliği uçup gidiyor. Ah,şu bizim kalın zırhlarımız.
Eve gelince tek haber kaynağım olan internetten öğreniyorum. Sessizce göçüp gitmiş bir şair daha.
Kuş olup yele karışmış.