Bir an için bana baktığını düşünmüştüm yaşlı gözleri ile ama gençliğime bakıyormuş. Özlediği için mi bakıyordu yoksa pişmanlıklarından dolayı mı?
Kırışmış yüzünde o kadar sahne barındırıyordu ki, hangisini izlesem bir hıçkırık tutuyordu beni. Adı 'ESKİCİ' ama eskimemişti yüreği.
Bir gülümseme ile kaçırdı gözlerini benden, neye güldüğünü anlamam pek uzun sürmedi 'bendeki kendini görmüştü oysaki'.
Küçük bir sandalyesi vardı onca yılın ardından bile ondan vazgeçmeyen tek şey, bir de eski bir arabası vardı üç tekelli.
Adı eskici, soyadının ne önemi vardı ki?
Bir süre bende baktım ona ama 'o' gibi değildi bakışlarım, onun gibi bakamadım 'ben' gibi baktım ve hava kararmak üzereydi.
Soracak çok soru vardı, ama cevabını o bile bilmiyordu, daha doğrusu yaşlanmış beyni ile nereden bilecekti ki.
Uzun bir bakışma oldu, çok şey anlattı bana, çok zaman olmadan, çok hissesini devretti.
Üzülmek kalmıştı geriye, bir o yana bir bu yana. Alıp götürdüm yaşlı düşüncelerini ama pek uzağa gidemedi.