|
13 Kasım 2013 Çarşamba
|
G.G. 8 YENİ BİR DİL ARAMAK
|
Okunma:
1713
|
“Buraların sesine ve ritmine alışmaya çalışıyorum, bunu sağlamak için bu ritme benimkini katmalıyım. İkisi birlikte yeni bir şarkı oluşturacak.Ozaman ben , sözcüklerime yeniden kavuşacağım. Çünkü aslında aradığım, sadece bana ait olan sözcükler. Şimdi zorlukla seçip ardarda dizdiklerimden farklı,içimde olduklarından adım gibi emin olduğum haşarı,olgun, sert,sevecen,mahcup ve atak o sözcükler…” Böyle bitiyordu, uzun bir aradan sonra paylaştığım ilk yazı. Daha sözcüklerime kavuşmadım, geçen gece telefonda söylemeye çalıştım o sevgili sese, ama kavuşamadığım sözcüklerim olmadan ne kadar anlatabildim bilmem. Sonra sesini yazılarında da duyduğum bir başka sevgili arkadaşın yeni satırlarını okudum. İnsan yalnız olmadığını sanırken nasıl yalnızsa, yalnız olduğunu sandığında da yalnızdeğilmiş meğerse. Bir kez daha aydınlandım. (Bana da ışık yetmiyor kardeşim,daha fazla getirin) Her sabah çenemi tutarak uyanıyorum. Bütün gece uykumda dünyaları çiğnemişim gibi bir acı…Sanırım dişlerim sıkılı hep, gündüzleri de.Hatta gülerken bile,ağız dolusu. Neden,bilmiyorum. Sokağa çıkmak için bir sebep yoksa, uyduruyorum. Esrik, amaçsız ve hedefsiz gezinmelerim, bir şeylere şaşırma özelliğim ve uzun süren sessizliğe dayanamayıp ortaya ilgisiz bir konu atma huyum da, sözcüklerim gibi saklanmaya çekildi. İnsanın içinde suskun bir kalabalık taşıması,hepsinin bir ağızdan konuşmasından betermiş. Ama dedim ya, onları cesaretlendirmek için konuşmayı başlatma iştahım yok şu sıralar. Yapay gündemlerin halısı altında çıkar pazarları kurulmuş. Yeni ve güçlü bir dil gerek , ve kuşkusuz bu dili bıçak gibi kullanacak bir yürek. Bitimsiz bir güç lazım dayanmaya, kifayetsiz muhterislerin aptallığı göz yaşartacak kadar aşağılık. Aptal ve bilgisiz kalmakta ısrar etmek ,işte bunun bahanesi yok. Bence, affedilesi değil. Pazar günleri , eşofmanlı babalar ellerinde gazete ve ekmekle bakkaldan eve kahvaltı etmeye dönerken sokağa çıkıyorum. Lütfen biraz evde kalınız, sonra her yer sizin diye dua ederek…Birkaç ağaç, birkaç kedi ve mümkünse yerinden oynamış az miktarda taş görmeyi umarak. Zira seçim öncesi telaşı sokakları sarmış.Her yerde inşaat var.(Aslında ben de yeniden inşa halindeyim.) Bombalanmış edasını hiç bozmuyor ben geçerken ana cadde. Zaten ben de onun gri taşına, kara tozuna meraklı değilim. Gölge istiyorum,kuytu istiyorum,dönemeç istiyorum, yokuş istiyorum. Buralarda onlardan çok var neyse ki. Sabahın serinliğinde sesler çok derinden geliyor. Ara sokaklardaki tenhalık bacaklarıma güç veriyor, yolu uzattıkça açılıyorum. Açıldıkça da aynı meseleyi kafamda evirip çeviriyorum. Yeni bir dil….. Sakin ,alçak sesli, sevecen konuşmaların şiir gibi,şarkı gibi aktığı bir dil. Saf,enginve dingin sevginin dili: Benim yüreğimdeki gibi….. Aklımdan önce yüreğimden çıkacak bir dil. Yüreğimden çıkıp aklıma varacak bir dil. Sarmalayan,sıcak fakat adil ve keskin. Güvenli ,yeni bir lisan. Sürekli bunu düşünüyorum. Kendi kendime de konuşup duruyorum bulduklarımı,içimden. Eh,benimle yaşayan o kalabalığın susması doğal, onlara vakit bırakmıyorum ki…. Sanki bu meselenin çözümünü bulursam bütün sorunlarım da çözüme ulaşacak. Peki ama neden? Belki de, şimdiye dek söylediği dinlenir, yazdığı okunur biri olarak kendi çevremde küçücük çaplı bir ünüm olmasına rağmen, tecrübelerimin bana söylediklerimin dinlenmediğini, yazdıklarımın da okunmadığını göstermiş olmasından, üstüne bir de çoook sonradan,yani atı alan Üsküdar’ı aşıp Anadolu’nun içlerine doğru yol aldıktan sonra bana “Çok haklıymışsın” denmesinden…..Ve fakat heyhat! Bunun hiç kimseye bir faydası dokunmamış olduğunu tekrar tekrar görmüş olmamdan… Korkuyor muyum? Evet, artık bunu yeniden yaşamaktan biraz korkuyor olabilirim. Korkunun herhangi bir ota faydası yok tabii, öffff bunu biliyorum. Korkuyor muyum? Evet,sıkıcı yazılar yazmaya devam etmekten korkuyorum, ama
yazmazsam hasta olacağımı da biliyorum. Aslında Nazım ne güzel söylemiş, her okunduğunda ayrı güzel: “Seversin dünyayı dolu dizgin Ama o bunun farkında değildir. Ayrılmak istemezsin dünyadan Ama o senden ayrılacak Yani sen elmayı seviyorsun diye Elmanın da seni sevmesi şart mı?” Seversin , dünyayı da seversin, elmayı da, yarini de. Dünyayı yar gibi,yari dünya gibi. Yaşamak da, sevmek de o kadar güzel ki, gözleri yaşarıyor insanın. Böyle,manasız bir yazının ortasında aklına geliveriyor işte. Kendini en kısır, en üretemez duyduğun anda, beyaz ekranın karşısında kendi cehenneminin içinden bir cennet doğuyor. Kimse itiraf edemiyor aradığının saf sevgi olduğunu. İtiraf edip görebileninse, devası yok.Naif mi dediniz? Niyeyse böyle diyeceğiniz içime doğmuştu. Tuhaf, hala içim pırpır.Oysa yazmaya başlamadan önce böyle değildim. Memuriyetinin son günlerini bunalarak sayan ve masasının gizli bir köşesine çentik atan kalem kadınefendisi gibiydim.
“Bütün iş,Tahir’le Zühre olabilmekte. Yani yürekte”(Nazım Hikmet) Olmadı,yine istediğim gibianlatamadım.Ama durum budur yani : Mesele insan olabilmekte. Beş harfli, fakat uzuuuun uzun zor bir iş.Bu beş harf, hem benim durumumu , hem de diğer pek çok şeyi gayet güzel anlatıyor.Lütfen düşünmeden geçmeyiniz. O zaman: Hepinize kadınsız-erkeksiz, insanlı insanlı günler dilerim. Artık bundan sonrası size kalmış.
|
|
|
|
|
Hakan KURTARAN
13.11.2013 08:58
Yüreğinize sağlık. Çok güzel bir yazıydı. |
|
|
|
|
Nevzat Nuri Öztürk
13.11.2013 15:51
Geçen gün kendime eski, filmli bir fotoğraf makinesi aldım. Hani şu amaçlananın zor zahmet başarıldığı zamanlardan kalma antikalardan. Daha doğrusu bir arkadaşım için araştırıyordum. Dayanamayıp kendime de aldım bir tane. Çok hoş ve insanı o aradığı heyecana sürükleyen bir deneyim. Tavsiye ederim ancak, Ara Güler'in son çıkardığı kitabını da yanına katık etmenizi isterim. Ara Güler; bu deneyimin tadını şimdilerde çıkaramayışınızın, aslında yolunda gitmeyen birşeyler varmış gibi hissetmenizin nedenini çok güzel açıklıyor. Adam diyor ki; artık öyle fotoğrafı çekilecek şeyler yok İstanbul'da. Haklı. Ara Güler'in en güzel fotoğraflarını çektiği Sirkeci'de, Eminönü'nde, Kabataş ve Beyoğlu'nda artık ters giden birşeyler var. Bu işte bir terslik yok mu ? Neden zaman geçtikçe yenilensin ki hayat ? Zaman değilmidir herşeyi ve herkesi eskiten ? Şimdi yeni sanılan, bayatlamış bir hayattan, umduğumuzu bulmaya çabalıyoruz.
Sanıyorum bu yorgunluğunuzun ve vazgeçişlerinizin nedeni de bu yüzden. İster istemez derdinize ortak hissettim. Çünkü ben de bir süredir bu gibi soyut problemlerin çözümü için kendimle bir araya gelmiş durumdayım. Düşünüyorum ve çabalıyorum ancak, işin içinden çıkamıyorum. Yaşaması gerektiği için yaşayan birer et parçası gibi hissediyorum. Kolay değil.
Özlemin ve aranan ilacın bile eskilerden birkaç cümlenin arasına saklanmış olması ne üzücü. Belimize dolanmış bu kör düğümü çözüp, gerisin geri geldiğimiz cehenneme geri dönmek istiyoruz fakat, tırnaklarımız kan içinde.
|
|
|
|
|
A'Gül ...
13.11.2013 17:22
çok doğru ,haklısınız Nevzat.Özellikle son iki cümleniz ne kadar isabetli. ama bundan çıkmak gerek,bu halden.
|
|
|
|
|
EROL BİTİREN
13.11.2013 22:36
AŞİNA BİR RAYİHA ALDIM KOŞTUM GELDİM. GONCA HALİ BAKİ BİR GÜLE DENK GELDİM. |
|
|
|
|
A'Gül ...
13.11.2013 22:40
:)Nerelerde kaldın ey serv-i nazım Bana bir haber ver budur niyazım |
|
|
|
|
Nermin Gömleksizoğlu
13.11.2013 23:24
İşte özlenen tablo... |
|
|
|
|
Hasan Tabak
16.11.2013 15:13
Seversin dünyayı da,seversin elmayı da,yarini de,dünyayı yar gibi,yari dünya gibi,yaşamak da,sevmek de o kadar güzel ki,gözleri yaşarıyor insanın. Çok güzel anlattınız.Yorum yapan arkadaşlarımız gibi okuyanlar da her halde anlamışlardır. Mesele insan olabilmektir. Kalem elinizden hiç düşmesin KADININ EFENDİSİ. |
|
|
|
|
Bu Nedir? - En Popüler 100 Yazar
|