Hava hafif bulutlu. Bakırköy sahili durgun. Sabah saat 05.30. Kuşlar yeni uyanıyor o güzel uykularından. Dolaşıyorlar etrafta. İşe giden iş adamlarını, o giden o minik elleri selamlıyorlar. Özgürlüklerini kanıtlıyorlar insanlara. Yaşamayı sevdiriyorlar. "Yaşayın! Başka yapacak neyiniz var?" diyorlar. Hakikaten, neyimiz var yapacak? Yaşayalım anasını satayım...
Eylül sabahlarının vazgeçilmez anısı olsun sahildeki kuşlar. Marmara denizinin uğultusu çınlasın kulaklarımızda. Deniz kabuğu misali anımsatsın bize huzuru. Hayat yaşadıkça güzel
insanlara, kuşlara, deniz kabuklarına...
Yine bir eylül sabahıydı. Kuşlar beni küçükçekmecede huzura kavuşturdu. Yaşıyordum, hayattaydım. Ama o...
Anlamsızlaştı bakırköy sahili, deniz kabukları anımsatmıyordu huzuru, selam vermiyordu artık kuşlar. Uyuyorlardı. Yaşamaya inat uyuyorlardı. Çocuklar uykularından vazgeçip okullarına gitmiyordu. Bir hayat bitmişti. Bir yaşam son bulmuştu o eylül sabahı. Benim için ise, hayat durmuştu. Sevemedim kuşları. Eylülü, bakırköy sahilini, pamuk şeker satan amcaları... Bakamadım onlara. Baksam da göremedim. Sanırım bu sabah, ben bittim...