Sen de en az benim gibi acı çeken, ben o acıyı çekerken senin acı
eşliğinde benimle sevişmen.
Kimi zaman öfkenle, kimi zaman yersiz sahte merhametinle…
O kadar zina, o kadar günahkârdı ki gerçekler, ağzının içine
bakardım bir süslü yalanınla sevabı bahşet diye.
“Aşk birine seni mahvetme yetkisi vermek ve bunu
kullanmayacağına güvenmektir.” demiş A.Quentin.
Sana verdiğim silahı alnıma doğrultacağını biliyordum da o silahı
başkasının eline vermen bana da sürpriz oldu.
“Neden?” diye bağırmaya hakkım yoktu.
Gerçek yüzünü esirgemeden gelmiştin bana, parmağında arada
bir ağzıma çalacağın balla.
Bir insanın kendisine verebileceği en büyük zarar, âşık olmaktır.
Bileğindeki kesikler, atladığın uçurum hepsi aşkın gölgesinde
kalır.
Bana yaptığın, yapmak üzere olduğun yanlışlara dahi
karışmamam gerektiğini söyleyip durdun ve ben ihtiyaç halinde
gerekliliğini savunarak dizimi dövüp durdum.
Hep bir saklanmışlık hep bir ezilme vardı vücudumun her
zerresinde,
Ve sen zerre acımadın gönlüme.
Özgürlüğümün, âşık kalbimin tutsaklığı ile son bulduğunu bile
bile, prangaları boyuyordum rujuma uyuyan renklere.
Seninle seviştiğim o ilk gün dünyadaki diğer herkesi yok ettim. Bu
yüzden tüm dünyam sendin.
Belki de doğuramadığım çocuğumdun.
Kürtaja iki canla girip tek bir canla çıkmaya benziyor ayrılık. Onu
içinden atmaya çalışırken çoğaltmak, ilahlaştırmak.
Kalbimden atmaya çalıştıkça işliyordun en derinlerime, tüm
merhametimle.
Seviştiğim kişi sen olmaktan çıktı.
O kadar arttı ki sayısı yattığın kadınların, artık sende
yabancılaştın.
Bende kitaplarla yattım,
Ah şu Dostoyevski çok sert sevişiyor!
|