Bir gün meyhanede her zamanki masamdayken yine beklenmedik bir tepki aldım üstadlardan birinden. '' Çocuk'' dedi küçümsedi beni ve kadehimi fıçıya bir gözz kırparak.Sonra da devam etti araya karışan öksürüklerin çiğerlerini yırtmasına aldırmadan: ''Çocuksun. Evet. Çünkü daha avuç içlerini saran kadehin hangi bedenden koptuğunu bilmiyorsun. Dahası çocuk, sen içtiğin şu üzüm kanıyla mest oluyorsun,neden acıdır bu şerbet demeden. Bilmiyorsun daha toysun dudakların arasında sıkışan cehennem ateşinin cennetten çaldığı tadın anlamını kaybetsine izin veriyorsun.'' dedi.Duraksadı sonra bir yudum almak için kadehinden, sayısız çölün hüküm sürdüğü dudaklarına sonsuz rahmet bahşedercesine. Çocukda bu arada bir mola verdirmişti utancına. Çocuğun dikkatini çekti bu arada ustasının hali; öyle bir kavramıştı ki kadehi, düşse yere dünya batıcaktı sanki. Sanki o değildi avuçlarının arasına yüz yıllık kum tanesi sıkıştırılmış toprak adamı. Her yudumda katledilen salkımların kanıyla hayat buluyordu. Bu akşamlık yeter topla defteri, kitabı der gibi baktı bir an ve çocuk anladı eski bir gazete parçasıyla hala okunabilecek yerleri üste gelecek şekilde sardı sarmaladı ödevini, selam verip hala ayık olanlara uzaklaştı sesizce. Ama bir çocuk değildi, biraz daha büyümüştü hamdı pişti.
|