Bir sayfa alıp önüne, kalemide alet edip ucu açık küfürler dağıtmak avuçlara o kadar kolaydır ki biraz sıkıntı çektikten sonra ciğerlerinize...
Bir bardak çay, filtresine ramak kalmış bir sigara, ikinci bir çay istemeye yüzü olmuycak kadar parayla birde bakmışsın yakamozları kıskandıran dizeler dökülür manzarana. Şairleşiriz birkaç dakikalığına sonra sokağın aydınlık tarafından başlarız yürümeye, ışıktan kaçarcasına ve o bir kaç dize görmezden geldiğin o fahişenin ağzındaki sakız gibi tutunur diline. Adımlar kısalır adrese yaklaşıldıkça, uzun bir sevişmenin ardından yataktan kalkmak istemezcesine bırakmamak için gecenin ellerini. O boş sokakta her ağaç, her çalı, sokak taşları bile hatta bir surat takar nispeten gülümseyen ve dizeler tekrarlandıkça eğilir hepsinin başı inceden bir selam verirler. Orda olmayan herkese kanıtlarsın kendini, hepsi tebrik eder seni ve bir basamak daha çıkarsın ardından gükyüzünden bakmak için onlara. Sonra mı? Sen daha suratının yapışacağı kaldırım taşının hangisi olduğunu hesaplamadan düşük bir ihtimal yapıştırır tokatı ensene,ince bir nakış gibi işlenir silüetin kaldırıma, kulaklarının çınlamasından başka ''Yine mi içtin Lan sen?'' derken duymamak gelir içinden sülaledekilerin isimlerini. İçmesende leş gibi şarap kokarsın onlar için, çünkü hep ayık dolaşan biri gördüğü her zik zak çizen yayayı toplum filtresine sıkıştırmaya bakar. Sen yeni bir kelime sokmak istersin lügatlara dizelerini alıp arkana, onlar afaroz ederler seni, ardından sürgün düşersin meyhanelere...
Ben daimi üyesiyim küçük çaplı meyhanemin, biraz palazlanınca kıyıda köşede bir dize zincir vurur oldum kapılara doğum sancıları bitinceye kadar.
|