Bavulumu hazırlıyorum. Gideceğim buralardan. Sevmiyorlar beni... Birtürlü ısınamayan ellerimden anlıyorum bunu. Benden önce onlar hisseder hep sevilip sevilmediğimi. Şimdi de bu yüzden buzdan bir heykelin ellerine dönmüş, "Hadi ne duruyorsun?" diyorlar.
Gitmesine gideyim de nereye, bunu söylemiyorlar işte! Bir garanti verseler gideceğim yerde üşümeyeceklerine dair, bir an bile oyalanmam buralarda. Bu suskunluk dayanılır gibi değil. Yokmuşum gibi davranıyor buradakiler. Öyle inceler ki tek bir olumsuz sözcük bile etmeden kendi kendime sonuçlar çıkarmamı bekliyorlar. Bu kadar sessizlikte daha çok düşünmeye fırsat bulabileceğimi düşünüyor olmalılar. Biliyorlar ki bir an gelecek "Neden hiç konuşmuyorlar ki?!" diyeceğim. Dünyanın en vurdumduymaz insanı da olsa yerimde, küçücük bir tepki bekler sözlerine. Suya atılan minicik bir çakıl tanesi bile birkaç halka yaratır yüzeyde, gelip geçtiğine dair bir iz olarak.
Ben o çakıl kadar bile yokum burada. Varlığım en küçük iz bırakmıyor. Ellerimi yüzüme götürüyorum. Nefesimle sıcacık ediyorum onları. "Korkmayın!" diyorum onlara. "Öyle bir yere götüreceğim ki sizi, hiç üşüme derdiniz kalmayacak. Başka nefesler de katılacak nefesime. Sıcacık olacaksınız. Sevilen birinin elleri olarak çok daha güçlü tutacaksınız herşeyi. Bana da güç vereceksiniz böylece."
|