Nerdesin kızım?
Tam 2 ay oldu senin gittiğin o lanetli günden bu yana. 2 aydır gözüme uyku girmedi, yüreğimden yangın çıkmadı… Kızım, meleğim, kendi gözümden sakındığım, nerdesin? Kimlerlesin? Bu soğuk gecelerde tek başına ne yaparsın? Ne yer, ne içersin?...
Tek çocuğumuzdun, ilk göz ağrım, ilk babalık sevincimdin. Seni ilk kucağıma aldığım gün kalbim nasıl da çarpmıştı. Öyle masum, öyle güzeldin ki… Pamuk gibi tenin, mis gibi kokun, dudağında benden aldığın muzur gülümsemen… Görür görmez hayran kalmıştım bu güzelliğe. O günden itibaren sana her bakışımda şükretti gözlerim. Bizim sevincimiz oldun birden, yaşama sebebimiz oldun, hayatımızın anlamı oldun… Herşeyimiz sen oldun. Bana gülümseyen yüzün, ipek gibi saçların, sevgi dolu bakışların bir sonraki güne heyecanla uyanmamın tek sebebi oldu. Geceleri sana masal okumak en büyük eğlencemdi. Canımdın sen, canımın en büyük parçası… Öyle çabuk büyüdün ki… Birden genç kız oluverdin. Gözümde hep bebektin ama, benim küçük meleğimdin sen. Liseye başladığın günki heyecanın dün gibi aklımda. Fen Lisesi’ni kazanmıştın. O sıkı ders maratonunu başarıyla atlatmıştın. Nasıl da gururluydum. İşte benim kızım! Çalışkan, zeki, güzel… Büyüdü, kocaman kız oldu, en iyi okullarda okuyacak! Benim kızım… Kızım… Nerdesin?...
O lanetli Pazar günü pikniğe gidecektik. Gülüp eğlenip gezecektik. Akşam eve döndüğümüzde hep beraber yemek yiyecektik. Sonra çayımızı alıp balkona çıkacaktık. Sen başını göğsüme yaslayacaktın, ben de sana gençliğimi, eski zamanları anlatacaktım. Merak ettiğin herşeye cevap verecektim. Hiçbir soruna kızmayacaktım. Hadi git yat artık demeyecektim. Vallahi demeyecektim! Kızım! Güneşim, yaşama sevincim! Nerdesin?
İşte tüm bunları beklerken o Pazar gününden, tek bulduğumuz hüsran oldu, korku oldu, ayrılık oldu. Sabah ekmek almaya bakkala gittin. Ve dönmedin… Yakın nasıl olsa diye cep telefonunu bile almamışsın. Ayağında terlikler, üstünde pijaman, sabahın 9’unda nereye gidersin?!!! Nasıl kimse görmez seni! Kör olasıca gözler herşeyi görür de seni nasıl kaybeder! Zehir zıkkım olsaydı o ekmekler aldırmasaydım sana… Bırakmasaydım, izin vermeseydim gitmene! Kızım, içimin güneşi, nerdesin!
Polis, gazeteler, televizyonlar, herkes seni arıyor. 2 aydır tek haber yok. “Ailesi kızlarının hayatından şüphe ediyor” yazmışlar gazeteye! Tek bir an bile şüphe etmedim kızım. Biliyorum hayattasın. Sen ölmüş olsaydın, ben de ölmüş olurdum. Sen benim canımsın, beden cansız yaşar mı?
1 ay boyunca her gün, her gece seni aradım. Polis evde bekleyin dedi, ben duramadım. Anneni evde nöbetçi bıraktım, düştüm sokaklara, otellere, pansiyonlara, batakhanelere, heryere… Elimde resminle kapı kapı dolaştım. Kime sorduysam görmedim dedi. Kızım! Nerdesin? Kimse nasıl görmez seni! Rabb’im melek mi eyledi, kendi katına mı yükseltti? Ama sana asıl bizim ihtiyacımız var. Sen bizim meleğimizsin. Uykular haram, yemekler zehir oldu, aldığım her nefes burnumdan geldi kızım. Annen bir ölü oldu, hayalet oldu evin içinde. Artık ağlamıyor, konuşmuyor, nefes bile almıyor sanki. Her gece gözüm yolda, kulağım kapıda. Çalan her zilde, her telefonda çırpınıyor yüreğim. Allah’ım bu nasıl işkence?!!!
Ne olur dön artık yavrum. Senin yokluğunda hayat zindan bize. Gir şu kapıdan da bayram olsun, evimize güneş doğsun. Gayrı dayanacak gücüm kalmadı kızım, kurbanın olayım, dön. Dönmesen de ara, ulaş bize. Bir kerecik olsun sesini duyayım, haberini alayım. İyiyim deyiver de bir oh çeksin ezilen yüreğim. İstersen “seni sevmiyorum, senden nefret ediyorum, sizi terk ediyorum, bir daha gelmeyeceğim” de… Ne dersen de… Yeter ki sesini duyayım. İyi olduğunu bileyim. Bitsin artık bu işkence. Kızım… Yollarına kurban olduğum… Nerdesin…